Otobüste rastladığım ozan
19 Ağustos 2019 günü Batıkent’ten İstanbul Yoluna 500-600 metre yürüyerek duraktan, Kızılay’a doğru gitmekte olan EGO otobüsüne bindim. Koltuğa oturur oturmaz gazetemi açtım okumaya başladım.
Karşımdaki koltukta oturan 75-80 yaşlarındaki bir adam, bana doğru yaklaşarak, “gazeteler hiç bilimden bahsetmiyor, onun bunun dedikodusunu yazıyorlar” dedi. Ben de, gazeteler bilim kitabı değil ki, günlük olayları, haberleri yazar, dedim. Meğer bu yaşlı adamın kendisi, kendi çapında bir halk ozanı imiş. Mecbur kalarak gazeteyi bırakıp onunla konuşmaya başladık, daha doğrusu o konuşmaya başladı.
Bu yaşlı adama (telefonumun ses alma bölümünü açarak nerelisin, kimsin, kendini tanıt bana dedim. Otobüsteki yaşlı adam şöyle anlattı:
“-Ben Ali Mazlum, Devlet Su İşlerinden emekli, Samsun Ladik’liyim, Amasya’da oturuyorum, beş çocuğum var, 19 torunum var. Kendim şiir yazarım, 240 kadar yazım var. Yazılarımı müftülükte arkadaşlar daktiloya çekiyorlar” dedi.
Bunları söyledikten sonra bu yaşlı adam, ilkokul çocuklarının acele şiir okudukları gibi, peş peşe mısraları sıralamaya hızlı hızlı aktarmaya başladı, ancak şu dizeleri seçebildim:
“-Ağaçlar açtı yaprak,
Anam babam oldu toprak
Ben de olacağım toprak
Gelin dostlarım gelin.
Gelin ahbaplar gelin
Benim tenim naziktir
Mezarım üzerine
Usul usul atıp toprak
Mezarımın altına
sermeyin yeşil yaprak
Çürütmesin beni kara toprak
Yatayım mezarımda Allah diyerek
Seçmişler beni başa
ne albay oldum ne paşa
Getirdiler dört adam
omuzda koca bir daşa
Yaşasam ne yaşam
yaşamazsam ne yaşarım
Sigara içen gardaş çok
Sıra sıra yazarım
Çok yazarsam seni üzerim
Bir gün olur aranızdan
çeker kabre giderim
Türk malı okuyamadım,
kitabım var açıp okuyamadım
Gülüm var koklayamadım,
meyvem var toplayamadım
Topukla koklayamadım.
Ah meresciler ah bana neler yaptı neler.
Cebimde ne para bıraktım ne pul,
ciğer bıraktım ne kavak,
Kendine etme merak sigarayı bırak.
Dünyayı gezdim yol bulamadım
Çalıştım çalıştım ayağıma şal alamadım
Saçlarım döküldü tarayamadım
Anamı kaybettim babamı aramadım
Tarla buldum darı bulamadım,
Petek buldum arı bulamadım
Kavanoz buldum balı bulamadım
Mutfak buldum hanım bulamadım
Kazan buldum aşı yok
Çocuk yapmış işi yok
Mezarı var başı yok
İnsanlar olmuş yokuş
Ahret için insanlarda hazırlık yok
Tepeye çıktım iniş yok
İnsanlarda diriliş yok
Gel oğlum çalışalım dizdize
Konuşalım yüz yüze
Çalışırsak çıkarız düze
Çalışmazsak işlerimiz kalır güze
Benim oğlum gider size
Oğlum ben yaşlandım gidiyorum
Sen çalış çalış çok çalış
Babana ocağın sefil
alacağın on metre kefin”
Emekli Âşık Ali Mazlum gezdiği yerleri şiir okur gibi peş peşe şöyle sıraladı, (bazılarını kaçırdım yazamadım):
“-Bağdat, Moskova, Romanya, Bulgaristan, Suudi Arabistan, Gürcistan, Türkiye, Amasya, Çubuk, Hirfanlı, Kesikköprü, DSİ Genel Müdürlüğü, Amasya DSİ, Kayseri, Bünyan, Develi, Yeşilhisar, Sarıoğlan, Gemerek, Mucur, Ürgüp, Yahyalı, Tomarza”
Bu arada, Ali Mazlum ile karşı karşı karşıya otururken, yanımızdakilerden rica ederek yan yana oturduk, birinden rica edip, cep telefonumu eline verdim, bu lafazan âşıkla fotoğrafımızı çektirdik. Âşık Ali Mazlum fotoğraf çektirirken şöyle dedi:
1-Yalnız ben resim çektirirken ücret alıyorum, bil bakıyorum ne ücret alıyorum, “Allah razı olsun ücreti”.
Ulus, durağına gelince o otobüsten indi. İnerken, “sen gel benim misafirim ol, sana neler anlatacağım” dedi.
Metro ile Kızılay, Beşevler’e devam ettim. Metrodan çıkarken, turnikelerin dışında yerde dört tane kızlı erkekli gençler bağdaş kurmuşlar hepsi de telefonları ile meşgul olarak gördüm. Oysa hiç olmazsa bir iki tanesi gazete kitap okuyor olmalarını beklerdim.
Bahçelievler’de oturan ve ameliyat olan torunumu ziyaret için Beşevler durağında metrodan indim, yürümeye başladım. Baktım merdiven basamağının altında bir yüz TL gördüm. Parayı elime alıp yolda yürürken, “Kızılay’a mı versem, Mehmetçik Vakfına mı versem, torunuma mı versem, Lösemi Çocuklara mı versem vb diyerek yardım kurumları kafamdan sıralarken, önümden gelen ilk adama dedim ki:
Arkadaş bir dakika, senden bir ricam var, yolda gelirken bir miktar para buldum, sahibini bulmam mümkün değil, bunu hangi yardım kurumuna versem, diye sordum. Adam yüzüme baktı baktı, tek gözünü kapatarak, “bravo hemşerim, Mehmetçik Vakfına ver, bak çocuklarımız bir bir genç yaşta şehit oluyorlar, Mehmetçik Vakfına ver”, dedi.
Teşekkür edip üç beş adım attım sol tarafta baktım bir banka gördüm. Bankaya girip bulduğum yüz lirayı Mehmetçik Vakfına yatırdım.
Bu günüm böyle geçti, yarın bilmem ne olur.
Cevat Kulaksız
Karşımdaki koltukta oturan 75-80 yaşlarındaki bir adam, bana doğru yaklaşarak, “gazeteler hiç bilimden bahsetmiyor, onun bunun dedikodusunu yazıyorlar” dedi. Ben de, gazeteler bilim kitabı değil ki, günlük olayları, haberleri yazar, dedim. Meğer bu yaşlı adamın kendisi, kendi çapında bir halk ozanı imiş. Mecbur kalarak gazeteyi bırakıp onunla konuşmaya başladık, daha doğrusu o konuşmaya başladı.
Bu yaşlı adama (telefonumun ses alma bölümünü açarak nerelisin, kimsin, kendini tanıt bana dedim. Otobüsteki yaşlı adam şöyle anlattı:
“-Ben Ali Mazlum, Devlet Su İşlerinden emekli, Samsun Ladik’liyim, Amasya’da oturuyorum, beş çocuğum var, 19 torunum var. Kendim şiir yazarım, 240 kadar yazım var. Yazılarımı müftülükte arkadaşlar daktiloya çekiyorlar” dedi.
Bunları söyledikten sonra bu yaşlı adam, ilkokul çocuklarının acele şiir okudukları gibi, peş peşe mısraları sıralamaya hızlı hızlı aktarmaya başladı, ancak şu dizeleri seçebildim:
“-Ağaçlar açtı yaprak,
Anam babam oldu toprak
Ben de olacağım toprak
Gelin dostlarım gelin.
Gelin ahbaplar gelin
Benim tenim naziktir
Mezarım üzerine
Usul usul atıp toprak
Mezarımın altına
sermeyin yeşil yaprak
Çürütmesin beni kara toprak
Yatayım mezarımda Allah diyerek
Seçmişler beni başa
ne albay oldum ne paşa
Getirdiler dört adam
omuzda koca bir daşa
Yaşasam ne yaşam
yaşamazsam ne yaşarım
Sigara içen gardaş çok
Sıra sıra yazarım
Çok yazarsam seni üzerim
Bir gün olur aranızdan
çeker kabre giderim
Türk malı okuyamadım,
kitabım var açıp okuyamadım
Gülüm var koklayamadım,
meyvem var toplayamadım
Topukla koklayamadım.
Ah meresciler ah bana neler yaptı neler.
Cebimde ne para bıraktım ne pul,
ciğer bıraktım ne kavak,
Kendine etme merak sigarayı bırak.
Dünyayı gezdim yol bulamadım
Çalıştım çalıştım ayağıma şal alamadım
Saçlarım döküldü tarayamadım
Anamı kaybettim babamı aramadım
Tarla buldum darı bulamadım,
Petek buldum arı bulamadım
Kavanoz buldum balı bulamadım
Mutfak buldum hanım bulamadım
Kazan buldum aşı yok
Çocuk yapmış işi yok
Mezarı var başı yok
İnsanlar olmuş yokuş
Ahret için insanlarda hazırlık yok
Tepeye çıktım iniş yok
İnsanlarda diriliş yok
Gel oğlum çalışalım dizdize
Konuşalım yüz yüze
Çalışırsak çıkarız düze
Çalışmazsak işlerimiz kalır güze
Benim oğlum gider size
Oğlum ben yaşlandım gidiyorum
Sen çalış çalış çok çalış
Babana ocağın sefil
alacağın on metre kefin”
Emekli Âşık Ali Mazlum gezdiği yerleri şiir okur gibi peş peşe şöyle sıraladı, (bazılarını kaçırdım yazamadım):
“-Bağdat, Moskova, Romanya, Bulgaristan, Suudi Arabistan, Gürcistan, Türkiye, Amasya, Çubuk, Hirfanlı, Kesikköprü, DSİ Genel Müdürlüğü, Amasya DSİ, Kayseri, Bünyan, Develi, Yeşilhisar, Sarıoğlan, Gemerek, Mucur, Ürgüp, Yahyalı, Tomarza”
Bu arada, Ali Mazlum ile karşı karşı karşıya otururken, yanımızdakilerden rica ederek yan yana oturduk, birinden rica edip, cep telefonumu eline verdim, bu lafazan âşıkla fotoğrafımızı çektirdik. Âşık Ali Mazlum fotoğraf çektirirken şöyle dedi:
1-Yalnız ben resim çektirirken ücret alıyorum, bil bakıyorum ne ücret alıyorum, “Allah razı olsun ücreti”.
Ulus, durağına gelince o otobüsten indi. İnerken, “sen gel benim misafirim ol, sana neler anlatacağım” dedi.
Metro ile Kızılay, Beşevler’e devam ettim. Metrodan çıkarken, turnikelerin dışında yerde dört tane kızlı erkekli gençler bağdaş kurmuşlar hepsi de telefonları ile meşgul olarak gördüm. Oysa hiç olmazsa bir iki tanesi gazete kitap okuyor olmalarını beklerdim.
Bahçelievler’de oturan ve ameliyat olan torunumu ziyaret için Beşevler durağında metrodan indim, yürümeye başladım. Baktım merdiven basamağının altında bir yüz TL gördüm. Parayı elime alıp yolda yürürken, “Kızılay’a mı versem, Mehmetçik Vakfına mı versem, torunuma mı versem, Lösemi Çocuklara mı versem vb diyerek yardım kurumları kafamdan sıralarken, önümden gelen ilk adama dedim ki:
Arkadaş bir dakika, senden bir ricam var, yolda gelirken bir miktar para buldum, sahibini bulmam mümkün değil, bunu hangi yardım kurumuna versem, diye sordum. Adam yüzüme baktı baktı, tek gözünü kapatarak, “bravo hemşerim, Mehmetçik Vakfına ver, bak çocuklarımız bir bir genç yaşta şehit oluyorlar, Mehmetçik Vakfına ver”, dedi.
Teşekkür edip üç beş adım attım sol tarafta baktım bir banka gördüm. Bankaya girip bulduğum yüz lirayı Mehmetçik Vakfına yatırdım.
Bu günüm böyle geçti, yarın bilmem ne olur.
Hiç yorum yok: