Ulus kaldırımda bir aç gezen köpek
7 Ekim 2019 günü, evdeki “Badi” adlı köpeğimizin maması bittiği için Ulus yakınlarında bir marketten mama aldım. Elimde mama poşeti Ulus Metrodan inip heykele yukarı yürümeye başladım. Ankara Palas’ın karşısındaki İlk TBMM binası önüne doğru yaklaşırken, sokakta oraya buraya sarkan beyaz renkli bir köpeğe rastladım. Başını gelip geçen insanlara doğru uzatan bu köpeğin yanına iyice yaklaşıp, başını okşamaya başladım, “ağzın var dilin yok küçüğüm aç mısım tok musun diyerek hem konuşuyor hem de başını sırtını okşuyordum.
Baktım her yanımı kokluyor sanki bir şey istiyor gibi geldi, elbette onun istediği yiyecek veya içecek olmalı diye düşündüm, ona, “küçüğüm bende maalesef üzgünüm yanımda yiyecek yok, dedim başını okşamaya devam ettim.
Kaldırımdan gelip geçenler sevecen tavırlar bakıyor, tebessüm ediyorlar ve yollarına devam ediyorlardı.
Birden köpeğim Badi için aldığım mama aklıma geldi; hemen poşetten çıkardığım mama poşetini yırtıp, eski Meclis binasının dış duvarına bir avuç döktüm, saldırırcasına yemeye başladı. O yerken ben seyrettim, sağa döndüm, kaldırım kenarındaki çöp kutusuna, içinde küçük paket olan poşet asılı olduğunu gördüm. İçinde ekmek gibi bir yiyecek olduğunu tahmin ettiğim için hemen poşeti alıp içindeki kâğıda sarılı yiyeceğe baktım. İçinde sıcağı üstünde bir kere ısırılıp atılan köfteli ekmek gördüm. Vay garibimin nasibine bak diyerek bu beyaz köpeğe doğru getirdim. Ekmeği aralayıp köfteli ekmeği köpeğin önüne koydum. Garip mamayı bırakıp köfteye yöneldi.
Ona, sen gelme ben gidiyorum, dedim oradan uzaklaştım. Baktım arkam süre gelmeye çalışıyor, gelme gelme mamanı ye diyerek elimle git işareti yaptım. Benim başka işlerim olduğu için onu bırakarak heykele doğru yürümeğe başladım, arkamdan köpek gelmiyordu.
Aradan iki saat geçti, işimi bitirdim, evden siparişler verilmişti, onları alıp otobüse binmek için köpeğe rastladığım kaldırımdan aşağı doğru yürümeye başladım. Köfte verdiğim yere geldiğim zaman köpek yoktu, bir ekmek parçasının altında bir köfte kalmış duruyordu.
Ben köpeğe rastlarım ümidiyle yürüdüm, baktım en alt köşede dolmuşların durduğu yerde köpek köftecilere bakıyor, başını uzatıyordu. Yanına vardım, başını okşadım beni tanıdı sanırım, kuyruk sallayıp beni koklamaya başladı. Ona, garibim gel dedim, tekrar geldiğim ve gördüğüm köfte tarafına doğru gerisin geriye yürümeye başladım, köpek de beni takip ediyordu. Elimde dolu poşetlerle tek köfte için yukarı doğru yürüyorduk. Köftenin yanına gelince o tek köfteyi gösterdim, hemen yedi ve geri aşağı doğru yürüdük. Dolmuşların yanına yaklaşırken beni takip eden köpeğe döndüm, garibim gelme seni otobüse alamam gelme diyerek elimle işaret yaptım, ama o geliyordu. Israrla gelme gelme diyerek biraz da azarlayarak işaret yaptım, o durakladı arkam süre melül mahzun baktı, orada kaldı ben hızla arabaların arasından durağa doğru yürümeye başladım. Geriye dönüp baktım artık gelmiyordu.
Lütfen siz de evinizin önüne, kaldırımlara, ağaç diplerine boş bulduğunuz yerlere birer kap su yanında bir de mama koyunuz. Özellikle çöplere atılan beş litrelik pet şişelerin ortasından kesip bir kap yaparak deneyin lütfen. Onlar da doğanın süsü Tanrının bizimle yarattıkları can dostlarımızdır. İnanın bir köpeğin başını okşayıp sevdiğiniz zaman o da sevgisini bir biçimde size gösteriyor.
Parka atılan ekmekler
Aynı gün köpek olayından sonra eski İstanbul Yolu Batıkent kavşağında otobüsten inip eve doğru yürümeye başladım. Evimize yakın Rajiv Gandi Caddesi kıyısındaki parka kocaman bir poşet içine 40-50 kadar yuvarlak küçük rol ekmek gördüm. Demek ki yakındaki işyerlerinin birinden bayatladığı için çöpe atılmıştı. Üzüntü içinde onu da yanıma aldım; sık sık çöpe atılan ekmekleri alıp bir ağacın dibine ufalayıp attığım yere getirdim, naylon poşetlerin içinden her birini çıkarıp üçe beş barçalara ayırıp dağıttım. Bu ekmekleri attıktan sonra hemen başta güvercinler olmak üzere serçe, sığırcık, üveyik gibi kuşlar gelip yiyorlar.
Ülkemizde maalesef ekmek israfı korkunç boyutlardadır. Duymuşsunuzdur, her gün Türkiye’de milyonlarca ekmek çöpe atılıyor ve günde bir buçuk milyar ekmek israfı oluyormuş. Bu korkunç bir israf değil mi? Ne yazık ki halkımız da israfçı, “Saray”daki de israfçı.
Cevat Kulaksız
Baktım her yanımı kokluyor sanki bir şey istiyor gibi geldi, elbette onun istediği yiyecek veya içecek olmalı diye düşündüm, ona, “küçüğüm bende maalesef üzgünüm yanımda yiyecek yok, dedim başını okşamaya devam ettim.
Kaldırımdan gelip geçenler sevecen tavırlar bakıyor, tebessüm ediyorlar ve yollarına devam ediyorlardı.
Birden köpeğim Badi için aldığım mama aklıma geldi; hemen poşetten çıkardığım mama poşetini yırtıp, eski Meclis binasının dış duvarına bir avuç döktüm, saldırırcasına yemeye başladı. O yerken ben seyrettim, sağa döndüm, kaldırım kenarındaki çöp kutusuna, içinde küçük paket olan poşet asılı olduğunu gördüm. İçinde ekmek gibi bir yiyecek olduğunu tahmin ettiğim için hemen poşeti alıp içindeki kâğıda sarılı yiyeceğe baktım. İçinde sıcağı üstünde bir kere ısırılıp atılan köfteli ekmek gördüm. Vay garibimin nasibine bak diyerek bu beyaz köpeğe doğru getirdim. Ekmeği aralayıp köfteli ekmeği köpeğin önüne koydum. Garip mamayı bırakıp köfteye yöneldi.
Ona, sen gelme ben gidiyorum, dedim oradan uzaklaştım. Baktım arkam süre gelmeye çalışıyor, gelme gelme mamanı ye diyerek elimle git işareti yaptım. Benim başka işlerim olduğu için onu bırakarak heykele doğru yürümeğe başladım, arkamdan köpek gelmiyordu.
Aradan iki saat geçti, işimi bitirdim, evden siparişler verilmişti, onları alıp otobüse binmek için köpeğe rastladığım kaldırımdan aşağı doğru yürümeye başladım. Köfte verdiğim yere geldiğim zaman köpek yoktu, bir ekmek parçasının altında bir köfte kalmış duruyordu.
Ben köpeğe rastlarım ümidiyle yürüdüm, baktım en alt köşede dolmuşların durduğu yerde köpek köftecilere bakıyor, başını uzatıyordu. Yanına vardım, başını okşadım beni tanıdı sanırım, kuyruk sallayıp beni koklamaya başladı. Ona, garibim gel dedim, tekrar geldiğim ve gördüğüm köfte tarafına doğru gerisin geriye yürümeye başladım, köpek de beni takip ediyordu. Elimde dolu poşetlerle tek köfte için yukarı doğru yürüyorduk. Köftenin yanına gelince o tek köfteyi gösterdim, hemen yedi ve geri aşağı doğru yürüdük. Dolmuşların yanına yaklaşırken beni takip eden köpeğe döndüm, garibim gelme seni otobüse alamam gelme diyerek elimle işaret yaptım, ama o geliyordu. Israrla gelme gelme diyerek biraz da azarlayarak işaret yaptım, o durakladı arkam süre melül mahzun baktı, orada kaldı ben hızla arabaların arasından durağa doğru yürümeye başladım. Geriye dönüp baktım artık gelmiyordu.
Lütfen siz de evinizin önüne, kaldırımlara, ağaç diplerine boş bulduğunuz yerlere birer kap su yanında bir de mama koyunuz. Özellikle çöplere atılan beş litrelik pet şişelerin ortasından kesip bir kap yaparak deneyin lütfen. Onlar da doğanın süsü Tanrının bizimle yarattıkları can dostlarımızdır. İnanın bir köpeğin başını okşayıp sevdiğiniz zaman o da sevgisini bir biçimde size gösteriyor.
Parka atılan ekmekler
Aynı gün köpek olayından sonra eski İstanbul Yolu Batıkent kavşağında otobüsten inip eve doğru yürümeye başladım. Evimize yakın Rajiv Gandi Caddesi kıyısındaki parka kocaman bir poşet içine 40-50 kadar yuvarlak küçük rol ekmek gördüm. Demek ki yakındaki işyerlerinin birinden bayatladığı için çöpe atılmıştı. Üzüntü içinde onu da yanıma aldım; sık sık çöpe atılan ekmekleri alıp bir ağacın dibine ufalayıp attığım yere getirdim, naylon poşetlerin içinden her birini çıkarıp üçe beş barçalara ayırıp dağıttım. Bu ekmekleri attıktan sonra hemen başta güvercinler olmak üzere serçe, sığırcık, üveyik gibi kuşlar gelip yiyorlar.
Ülkemizde maalesef ekmek israfı korkunç boyutlardadır. Duymuşsunuzdur, her gün Türkiye’de milyonlarca ekmek çöpe atılıyor ve günde bir buçuk milyar ekmek israfı oluyormuş. Bu korkunç bir israf değil mi? Ne yazık ki halkımız da israfçı, “Saray”daki de israfçı.
Hiç yorum yok: