Değerli Recep Tayyip Erdoğan Kardeşim
Bugünkü yazımda, gıyabınızda sizinle sanki karşılıklı konuşuyormuşuz gibi, dostça, arkadaşça, samimi bir söyleşi ve sohbet yapmak istedim.
25 yılı hakim ve savcılık,25 yılı da avukatlık mesleğinde geçen,50 yıllık bir hukukçuyum, yaşça sizden beş yaş büyüğüm ve bu nedenle, şayet kabul ederseniz, sizin ağabeyiniz sayılırım.
Sizin şu anda Cumhurbaşkanı olmanız, bu söyleşimi hiç etkilemiyor.
Sizinle bu sohbetimi, karşımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN değil de, T.C.nin sade bir vatandaşı, kardeşim Recep Tayyip ERDOĞAN varmış gibi yapıyorum.
Amacım ve kastım; sizi yermek, eleştirmek, küçük düşürmek, hakaret etmek, övmek, akıl vermek, uyarmak falan değil, sadece bir durum tespiti yaparak, bazı gerçekleri dile getirmek, hatalı gördüğüm tutumlarınıza ışık tutmaktır.
Sizinle bu gıyabi sohbetimi; iki eşit ve medeni insan, ağabey ve kardeş olarak yapacağım için, sizinle senli benli konuşmak, resmiyeti bir kenara bırakmak istiyorum. Bu nedenle; size, sen diyerek hitap etmek istiyorum izninizle.
Değerli Kardeşim ERDOĞAN; seni ister sevelim, ister sevmeyelim, sen; bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu olan Büyük ATATÜRK hariç, bu ülkede sanırım başka hiçbir insana nasip olmayacak ve kırılamayacak bir rekorun sahibi olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından başladığın devlet adamlığı serüveninde, hep tırmanarak milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı ve en son olarak da tek adam koltuğuna oturma başarısını gösterdin.
Değerli kardeşim; başarı, sadece belli en üst makamlara ulaşmaktan, koltuk sahibi olmaktan ibaret değil bildiğin gibi.
Başarı; ulaşılan o makamların ve oturulan koltukların hakkını verebilmek, ülke ve millet yararına güzel ve faydalı işler yaparak, ülkeyi Dünya devletleri arasında saygın bir konuma getirmek ve milletin refah seviyesini yükseltebilmektir.
Sen işgal ettiğin en sorumlu ve yetkili makamlarda;
Anayasa ve yasalara saygılı olabilseydin,
Demokrasinin evrensel ilke ve değerlerine, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne sahip çıkıp saygılı olabilseydin,
Yakın çalışma arkadaşlarını ve kurmaylarını iyi seçebilseydin,
İhtisasa ve liyakate önem verseydin,
Her şeyin en iyisini ben bilirim demeseydin,
Parti içi demokrasiye önem vererek eleştiri kanallarını kapalı tutmasaydın,
Kibirli ve çok hırslı olmasaydın,
Bu makamlara gelmeden önceki mütevazi konumunu ve yerini unutmasaydın,
Yola çıkarken birlikte olduğun yol arkadaşlarını, daha sonra küçük görüp hep ben demeseydin,
Bu makamlara gelirken yararlandığın demokrasinin erdemlerine sahip çıkabilseydin,
Demokrasinin nimetlerini, özgürlüklerini ve imkanlarını, sadece kendin için var sayarak, milletin demokratik hak ve özgürlüklerini yok saymasaydın ve saygılı olabilseydin,
Kuvvetler ayrılığı ilkesini ve yargı bağımsızlığını kabullenebilseydin,
Şeffaf olabilseydin, demokrasinin olmazsa olmazı düşünce ve düşünceyi açıklama, basın ve eleştiri özgürlüklerine tahammül edebilseydin,
Pozitif bilime ve sanata değer verseydin,
Laik olabilseydin,
Modern, çağdaş ve laik eğitime öncelik vererek, okullarımızı dini eğitim ağırlıklı imam hatiplere dönüştürecek yerde, ihtiyaç fazlası imam hatipleri, bilim ve fenne uygun çağdaş ve modern eğitim veren okullara dönüştürebilseydin,
Kadınlarımızı da erkeklerimiz kadar değerli görüp, kadın erkek eşitliğini kabul edebilseydin, kadınlarımıza da, toplum içinde, erkeklerle eşit bir rol biçebilseydin,
Dış politikada, ATATÜRK'ün, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine uyarak, zorunlu ülke savunması dışında, savaşmak zorunda kalmayacağımız politikalara ağırlık vererek, dış güçlerin dolduruşuna gelip yakın komşularımızın içişlerine burnunu sokmasaydın,
Partiyi kurarken tüzüğünüzde yer verdiğiniz yoksullukla, yasaklarla ve yolsuzlukla mücadele amacınızdan sapmayarak, ülkeyi yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar batağına sokmasaydın,
Ülkenin, üretime dönük değerli tesis ve fabrikalarını, özelleştirme adı altında satmasaydın, bazılarını da kapatmasaydın,
Haydi sattın diyelim, ülkenin satıp savurduğun tesislerinden elde ettiğin paraları, yollara ve betonlara, lüks ve şatafata harcayarak eritmeseydin, bu paraları üretime, yeni iş yerleri açmaya, işsizliği önlemeye, refahı artırmaya, cari açığı kapatmaya yönelik faydalı yatırımlara harcasaydın,
Ülkenin gerçekten öncelikli ihtiyacı olmak koşuluyla yapılması gereken yolları, köprüleri, yap işlet devret modeliyle ve kar garantisi verme koşullu ihalelerle yandaş şirketlere vererek, ülkenin bütçesinden haksız ödemelere sebep olmasaydın,
Mensubu olmakla övündüğün İslam’ın; oruç, hac ve namaz gibi eyleme dönük vecibelerinin yanı sıra, yalan söylememek, iftira atmamak, insanları sevmek, kibirli ve kendini beğenmiş olmamak, kul hakkı yememek gibi, etik değerlerine de saygılı olabilseydin,
Ülkeye ve ülke insanına faydalı çok değerli hizmetlerde bulunabilirdin ve seçim kazanarak makam elde etme konusunda elde ettiğin, kırılması imkansız gibi görünen rekor derecesindeki başarını, bu hizmetlerinle taçlandırabilirdin.
Ama yapamadın maalesef, koşullardan, karizmandan, azim ve bitmek tükenmeyen hırsından, iktidar olmanın nimetlerinden yararlanarak eşit olmayan koşullarda yapılan seçimlerde kazandığın başarını, ülkeyi kalkındırma ve milletin refahını yükseltme konusunda gösteremedin, ülkeyi, her alanda, yönetimini aldığın anda ki durumundan daha gerilere getirdin.
Seçimle geldin ama, seçim yenilgisini, seçim zaferi gibi doğal karşılayıp içine sindiremedin.
Son yerel seçimlerde İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanan İMAMOĞLU'nun bu başarısını bir türlü kabullenemedin ve sudan sebeplerle seçimi iptal ettirdin, ama Allah’ın sopası yok, yenilenen seçimi de, daha ağır bir sonuçla tekrar kaybettin.
Seçim kazanmak yanında, kaybetmenin de doğal olduğunu bir türlü kabul edemediğin için, İMAMOĞLU'nu diline doladın ve açığını arıyorsun, sizin dönemin ihmallerinden kaynaklı selin sorumluluğunu da İMAMOĞLU'na yıkmaya çalıştın.
İMAMOĞLU'nun; ülkenin bir toprak parçası olan Güneydoğu illerini kapsayan ziyaretini, hukuksuz olarak görevden aldığınız Diyarbakır ve Mardin Belediye Başkanlarıyla yaptığı insani görüşmesini, terörle irtibatlandırarak, teröre yardım etmekle suçladın. Oysa ki; İMAMOĞLU'nun insani amaçlarla görüştüğü görevden alınan belediye başkanları hakkında verilip kesinleşen bir yargı kararı dahi bulunmamakta.
Değerli kardeşim ERDOĞAN, sen insanları teröre destek olmakla suçluyorsun ama, sen bu konuda kendini masum mu sanıyorsun.
İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin hemen öncesinde İmralı’ya elçiler göndererek PKK terör örgütünün kurucu lideri, binlerce kişinin katili ÖCALAN'dan, İstanbul’daki Kürt seçmenlerin, İMAMOĞLU'na oy vermemeleri konusunda yardım ve destek istedin, bu konuda mektup alarak açıklatan, ÖCALANIN kırmızı bültenle aranan PKK terör örgütü yöneticisi kardeşini Devlet televizyonu TRT'ye çıkararak seçimleri etkilemesi için söyleşi yaptıran sen değil misin kardeşim ERDOĞAN?
Masum insanları haksız ve mesnetsiz olarak teröre destek olmakla suçlamayı bırak artık ERDOĞAN kardeşim. Aksi halde, sana da aynı yaftayı yapıştıranlara söz söylemeye hakkın olamaz.
Değerli kardeşim, sen böyle bazı insani görüşmelere dayanarak İMAMOĞLU'nu ve diğer insanları teröre destek olmakla suçlarsan eğer, çok zor durumlara düşersin yüzün kızarır.
Hani senin Diyanet İşleri Başkanın var ya. O zatı muhterem, bana göre vatan haini olan, ATATÜRK'e ağır hakaretler yapan, kurtuluş savaşını keşke Yunan kazansaydı diyebilen alçak ve çatlak Kadir MISIRLI'yı makam aracıyla ve resmi kıyafetiyle ziyaret ederek ona hediyeler vermedi mi, senin bundan haberin olmadı mı? oldu ama, sen bu vatan haini ile sarmaş dolaş ilişki içinde ve dost olan Diyanet İşleri Başkanını niçin suçlamadın ve görevden almadın?
İnsanları kolayca terörist ve teröre yardım etmekle suçlayan sen, bırak artık bu çifte standart ve nalıncı keseri gibi sadece kendine yontan akıl almaz politikaları.
PKK Terör Örgütü ile masaya oturan ve müzakereler yapan, Dolmabahçe mutabakatlarına olanak sağlayan sen değil misin?
PKK terör örgütünün; Güneydoğudaki, hendek kazma, trafik kontrolleri, yargılama yapma, vergi toplama gibi devlete kafa tutan eylemlerine göz yuman, onlara yönelik operasyonları engelleyen ve PKK'ya yönelik, Güneydoğuda onlarca şehide mal olan ihmal ve göz yummaların, çadır mahkemelerinin müsebbibi sen değil misin değerli kardeşim?
Daha bitmedi, sen de çok iyi biliyorsun ki; bu ülkenin bir de FETÖ belası var.
Sahi, bu FETÖ belasını kim sardı bu ülkenin başına?
Tabii ki; sen.
Allah var, doğru söylemek gerekirse, FETÖ; cemaat olarak senin iktidarından önce de vardı. Ancak, sen iktidara geldikten sonra, bu FETÖ ve cemaati altın devrini yaşamaya başladı, senin ve ekibinin imzasını taşıyan atama kararlarıyla Devletin askeriyesine, emniyetine, yargısına yuvalandılar, devlet içinde devlet oldular.
FETÖ için; ne istediler de vermedik diyen sensin,
Ona özlem duyan ve gel artık bu hasret bitsin diyerek Amerika’dan çağıran sensin.
FETÖ ile aynı menzile ve hedefe beraberce gittiğinizi söyleyen de sensin.
FETÖ, seninle aynı hedefe yürümekten sıkıldı, seni devirerek yoluna tek başına devam kararı aldı ve iktidar mücadelesine girdi, ilk etap olarak 17/25.Aralık.2013 rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını devreye sokarak seni devirme girişiminde bulundu, elini çabuk tuttun ve karizmanı da devreye sokarak, bu badireyi kazasız belasız atlatmasını becerdin.
Değerli kardeşim ERDOĞAN;FETÖ seni gözden çıkarmış ve seni devirerek aynı menzile tek başına ulaşmaya kararlıydı, üç yıl sonra bu sefer senin sayende yuvalandığı Türk Silahlı Kuvvetlerindeki mensuplarıyla 15.Temmuz.2016 da darbe girişiminde bulundu, milletin ve ATATÜRK'çü Silahlı Kuvvetler ve emniyet teşkilatımızın mensuplarının üstün gayretleriyle, bu hain darbe girişimi bastırıldı.
Sen, bu darbe girişiminden sonra, FETÖ örgütüyle mücadeleye daha bir önem ve hız verdin ama, bu örgütün asıl üzerine gidilmesi gereken siyasi ayağına dokunamadın, siyasi ayağa girildiği taktirde, FETÖ'nün üzerine de sıçrayacağından korktun.
İşin kolayına kaçtın ve ekmek kesmek için eline ekmek bıçağı almak dışında eline bir silah almamış mütedeyyin ev kadınlarının dahi, çocuklarını Fetö okullarında okuttukları, faize karşı oldukları için katılım bankası olan Bank Asya'ya para yatırdıkları gerekçesiyle Fetö silahlı örgüt mensubu olmakla suçlanarak, hapislerde çürümelerine göz yumdun.
Yapma değerli kardeşim, çifte standart uygulamalarından vazgeç artık.
İşgal ettiğin makamların yetki ve imtiyazlarını kullanmasını bildiğin gibi, sorumluluklarına da katlanmalısın.
İnsanları suçlama ve hatta hakaret etme hakkını kendine tanırken, kendine yönelik en ufak haklı bir eleştiriye tahammül edemeyerek, insanları cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla suçlamaktan vazgeç artık.
Sen şimdi bulunduğun makamın zırhından yararlanarak hesap vermeyebilirsin, ama hiç değilse sana yapılacak eleştirilere biraz tahammüllü ol lütfen.
Sen kim olursan ol, senin de suç işleme ve insanlara hakaret etme gibi bir hakkın ve imtiyazın yok. Bu çelişki, mertliğe ve Kasımpaşalılığa asla sığmıyor, değerli kardeşim.
Değerli kardeşim ERDOĞAN; evet, içeriğini beğenmesem de, iyi hatipsin, hitabetin öfkeli de olsa mükemmel, ama her gün evimize televizyonlar kanalıyla davetsiz misafir olman, sürekli seni dinlemek beni ve diğer insanları sıktı artık.
Benim sinirlerim laçka oldu artık, dişlerimi sıka sıka, ağzımdaki dişler artık sallanmaya başladılar.
Değerli kardeşim ERDOĞAN; bir ağabeyin olarak senden bir ricam olacak. Lütfen hiç değilse hafta sonları Cumartesi ve Pazar günleri, konuşma sus ve sarayında otur ve biraz dinlen, biz de dinlenelim, seni karşılayan ve uğurlayan protokol mensupları ve korumaların da dinlensinler.
Değerli Kardeşim, sana doyum olmaz, sohbet edeceğimiz daha çok konu var, ama yapacak başka işlerim var, kalan konular varsa onları da ikinci söyleşimizde konuşuruz, şimdilik Hoşça kal selam, sevgi ve saygılar.
03/09/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu ağabeyin
25 yılı hakim ve savcılık,25 yılı da avukatlık mesleğinde geçen,50 yıllık bir hukukçuyum, yaşça sizden beş yaş büyüğüm ve bu nedenle, şayet kabul ederseniz, sizin ağabeyiniz sayılırım.
Sizin şu anda Cumhurbaşkanı olmanız, bu söyleşimi hiç etkilemiyor.
Sizinle bu sohbetimi, karşımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN değil de, T.C.nin sade bir vatandaşı, kardeşim Recep Tayyip ERDOĞAN varmış gibi yapıyorum.
Amacım ve kastım; sizi yermek, eleştirmek, küçük düşürmek, hakaret etmek, övmek, akıl vermek, uyarmak falan değil, sadece bir durum tespiti yaparak, bazı gerçekleri dile getirmek, hatalı gördüğüm tutumlarınıza ışık tutmaktır.
Sizinle bu gıyabi sohbetimi; iki eşit ve medeni insan, ağabey ve kardeş olarak yapacağım için, sizinle senli benli konuşmak, resmiyeti bir kenara bırakmak istiyorum. Bu nedenle; size, sen diyerek hitap etmek istiyorum izninizle.
Değerli Kardeşim ERDOĞAN; seni ister sevelim, ister sevmeyelim, sen; bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu olan Büyük ATATÜRK hariç, bu ülkede sanırım başka hiçbir insana nasip olmayacak ve kırılamayacak bir rekorun sahibi olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından başladığın devlet adamlığı serüveninde, hep tırmanarak milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı ve en son olarak da tek adam koltuğuna oturma başarısını gösterdin.
Değerli kardeşim; başarı, sadece belli en üst makamlara ulaşmaktan, koltuk sahibi olmaktan ibaret değil bildiğin gibi.
Başarı; ulaşılan o makamların ve oturulan koltukların hakkını verebilmek, ülke ve millet yararına güzel ve faydalı işler yaparak, ülkeyi Dünya devletleri arasında saygın bir konuma getirmek ve milletin refah seviyesini yükseltebilmektir.
Sen işgal ettiğin en sorumlu ve yetkili makamlarda;
Anayasa ve yasalara saygılı olabilseydin,
Demokrasinin evrensel ilke ve değerlerine, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne sahip çıkıp saygılı olabilseydin,
Yakın çalışma arkadaşlarını ve kurmaylarını iyi seçebilseydin,
İhtisasa ve liyakate önem verseydin,
Her şeyin en iyisini ben bilirim demeseydin,
Parti içi demokrasiye önem vererek eleştiri kanallarını kapalı tutmasaydın,
Kibirli ve çok hırslı olmasaydın,
Bu makamlara gelmeden önceki mütevazi konumunu ve yerini unutmasaydın,
Yola çıkarken birlikte olduğun yol arkadaşlarını, daha sonra küçük görüp hep ben demeseydin,
Bu makamlara gelirken yararlandığın demokrasinin erdemlerine sahip çıkabilseydin,
Demokrasinin nimetlerini, özgürlüklerini ve imkanlarını, sadece kendin için var sayarak, milletin demokratik hak ve özgürlüklerini yok saymasaydın ve saygılı olabilseydin,
Kuvvetler ayrılığı ilkesini ve yargı bağımsızlığını kabullenebilseydin,
Şeffaf olabilseydin, demokrasinin olmazsa olmazı düşünce ve düşünceyi açıklama, basın ve eleştiri özgürlüklerine tahammül edebilseydin,
Pozitif bilime ve sanata değer verseydin,
Laik olabilseydin,
Modern, çağdaş ve laik eğitime öncelik vererek, okullarımızı dini eğitim ağırlıklı imam hatiplere dönüştürecek yerde, ihtiyaç fazlası imam hatipleri, bilim ve fenne uygun çağdaş ve modern eğitim veren okullara dönüştürebilseydin,
Kadınlarımızı da erkeklerimiz kadar değerli görüp, kadın erkek eşitliğini kabul edebilseydin, kadınlarımıza da, toplum içinde, erkeklerle eşit bir rol biçebilseydin,
Dış politikada, ATATÜRK'ün, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine uyarak, zorunlu ülke savunması dışında, savaşmak zorunda kalmayacağımız politikalara ağırlık vererek, dış güçlerin dolduruşuna gelip yakın komşularımızın içişlerine burnunu sokmasaydın,
Partiyi kurarken tüzüğünüzde yer verdiğiniz yoksullukla, yasaklarla ve yolsuzlukla mücadele amacınızdan sapmayarak, ülkeyi yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar batağına sokmasaydın,
Ülkenin, üretime dönük değerli tesis ve fabrikalarını, özelleştirme adı altında satmasaydın, bazılarını da kapatmasaydın,
Haydi sattın diyelim, ülkenin satıp savurduğun tesislerinden elde ettiğin paraları, yollara ve betonlara, lüks ve şatafata harcayarak eritmeseydin, bu paraları üretime, yeni iş yerleri açmaya, işsizliği önlemeye, refahı artırmaya, cari açığı kapatmaya yönelik faydalı yatırımlara harcasaydın,
Ülkenin gerçekten öncelikli ihtiyacı olmak koşuluyla yapılması gereken yolları, köprüleri, yap işlet devret modeliyle ve kar garantisi verme koşullu ihalelerle yandaş şirketlere vererek, ülkenin bütçesinden haksız ödemelere sebep olmasaydın,
Mensubu olmakla övündüğün İslam’ın; oruç, hac ve namaz gibi eyleme dönük vecibelerinin yanı sıra, yalan söylememek, iftira atmamak, insanları sevmek, kibirli ve kendini beğenmiş olmamak, kul hakkı yememek gibi, etik değerlerine de saygılı olabilseydin,
Ülkeye ve ülke insanına faydalı çok değerli hizmetlerde bulunabilirdin ve seçim kazanarak makam elde etme konusunda elde ettiğin, kırılması imkansız gibi görünen rekor derecesindeki başarını, bu hizmetlerinle taçlandırabilirdin.
Ama yapamadın maalesef, koşullardan, karizmandan, azim ve bitmek tükenmeyen hırsından, iktidar olmanın nimetlerinden yararlanarak eşit olmayan koşullarda yapılan seçimlerde kazandığın başarını, ülkeyi kalkındırma ve milletin refahını yükseltme konusunda gösteremedin, ülkeyi, her alanda, yönetimini aldığın anda ki durumundan daha gerilere getirdin.
Seçimle geldin ama, seçim yenilgisini, seçim zaferi gibi doğal karşılayıp içine sindiremedin.
Son yerel seçimlerde İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanan İMAMOĞLU'nun bu başarısını bir türlü kabullenemedin ve sudan sebeplerle seçimi iptal ettirdin, ama Allah’ın sopası yok, yenilenen seçimi de, daha ağır bir sonuçla tekrar kaybettin.
Seçim kazanmak yanında, kaybetmenin de doğal olduğunu bir türlü kabul edemediğin için, İMAMOĞLU'nu diline doladın ve açığını arıyorsun, sizin dönemin ihmallerinden kaynaklı selin sorumluluğunu da İMAMOĞLU'na yıkmaya çalıştın.
İMAMOĞLU'nun; ülkenin bir toprak parçası olan Güneydoğu illerini kapsayan ziyaretini, hukuksuz olarak görevden aldığınız Diyarbakır ve Mardin Belediye Başkanlarıyla yaptığı insani görüşmesini, terörle irtibatlandırarak, teröre yardım etmekle suçladın. Oysa ki; İMAMOĞLU'nun insani amaçlarla görüştüğü görevden alınan belediye başkanları hakkında verilip kesinleşen bir yargı kararı dahi bulunmamakta.
Değerli kardeşim ERDOĞAN, sen insanları teröre destek olmakla suçluyorsun ama, sen bu konuda kendini masum mu sanıyorsun.
İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin hemen öncesinde İmralı’ya elçiler göndererek PKK terör örgütünün kurucu lideri, binlerce kişinin katili ÖCALAN'dan, İstanbul’daki Kürt seçmenlerin, İMAMOĞLU'na oy vermemeleri konusunda yardım ve destek istedin, bu konuda mektup alarak açıklatan, ÖCALANIN kırmızı bültenle aranan PKK terör örgütü yöneticisi kardeşini Devlet televizyonu TRT'ye çıkararak seçimleri etkilemesi için söyleşi yaptıran sen değil misin kardeşim ERDOĞAN?
Masum insanları haksız ve mesnetsiz olarak teröre destek olmakla suçlamayı bırak artık ERDOĞAN kardeşim. Aksi halde, sana da aynı yaftayı yapıştıranlara söz söylemeye hakkın olamaz.
Değerli kardeşim, sen böyle bazı insani görüşmelere dayanarak İMAMOĞLU'nu ve diğer insanları teröre destek olmakla suçlarsan eğer, çok zor durumlara düşersin yüzün kızarır.
Hani senin Diyanet İşleri Başkanın var ya. O zatı muhterem, bana göre vatan haini olan, ATATÜRK'e ağır hakaretler yapan, kurtuluş savaşını keşke Yunan kazansaydı diyebilen alçak ve çatlak Kadir MISIRLI'yı makam aracıyla ve resmi kıyafetiyle ziyaret ederek ona hediyeler vermedi mi, senin bundan haberin olmadı mı? oldu ama, sen bu vatan haini ile sarmaş dolaş ilişki içinde ve dost olan Diyanet İşleri Başkanını niçin suçlamadın ve görevden almadın?
İnsanları kolayca terörist ve teröre yardım etmekle suçlayan sen, bırak artık bu çifte standart ve nalıncı keseri gibi sadece kendine yontan akıl almaz politikaları.
PKK Terör Örgütü ile masaya oturan ve müzakereler yapan, Dolmabahçe mutabakatlarına olanak sağlayan sen değil misin?
PKK terör örgütünün; Güneydoğudaki, hendek kazma, trafik kontrolleri, yargılama yapma, vergi toplama gibi devlete kafa tutan eylemlerine göz yuman, onlara yönelik operasyonları engelleyen ve PKK'ya yönelik, Güneydoğuda onlarca şehide mal olan ihmal ve göz yummaların, çadır mahkemelerinin müsebbibi sen değil misin değerli kardeşim?
Daha bitmedi, sen de çok iyi biliyorsun ki; bu ülkenin bir de FETÖ belası var.
Sahi, bu FETÖ belasını kim sardı bu ülkenin başına?
Tabii ki; sen.
Allah var, doğru söylemek gerekirse, FETÖ; cemaat olarak senin iktidarından önce de vardı. Ancak, sen iktidara geldikten sonra, bu FETÖ ve cemaati altın devrini yaşamaya başladı, senin ve ekibinin imzasını taşıyan atama kararlarıyla Devletin askeriyesine, emniyetine, yargısına yuvalandılar, devlet içinde devlet oldular.
FETÖ için; ne istediler de vermedik diyen sensin,
Ona özlem duyan ve gel artık bu hasret bitsin diyerek Amerika’dan çağıran sensin.
FETÖ ile aynı menzile ve hedefe beraberce gittiğinizi söyleyen de sensin.
FETÖ, seninle aynı hedefe yürümekten sıkıldı, seni devirerek yoluna tek başına devam kararı aldı ve iktidar mücadelesine girdi, ilk etap olarak 17/25.Aralık.2013 rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını devreye sokarak seni devirme girişiminde bulundu, elini çabuk tuttun ve karizmanı da devreye sokarak, bu badireyi kazasız belasız atlatmasını becerdin.
Değerli kardeşim ERDOĞAN;FETÖ seni gözden çıkarmış ve seni devirerek aynı menzile tek başına ulaşmaya kararlıydı, üç yıl sonra bu sefer senin sayende yuvalandığı Türk Silahlı Kuvvetlerindeki mensuplarıyla 15.Temmuz.2016 da darbe girişiminde bulundu, milletin ve ATATÜRK'çü Silahlı Kuvvetler ve emniyet teşkilatımızın mensuplarının üstün gayretleriyle, bu hain darbe girişimi bastırıldı.
Sen, bu darbe girişiminden sonra, FETÖ örgütüyle mücadeleye daha bir önem ve hız verdin ama, bu örgütün asıl üzerine gidilmesi gereken siyasi ayağına dokunamadın, siyasi ayağa girildiği taktirde, FETÖ'nün üzerine de sıçrayacağından korktun.
İşin kolayına kaçtın ve ekmek kesmek için eline ekmek bıçağı almak dışında eline bir silah almamış mütedeyyin ev kadınlarının dahi, çocuklarını Fetö okullarında okuttukları, faize karşı oldukları için katılım bankası olan Bank Asya'ya para yatırdıkları gerekçesiyle Fetö silahlı örgüt mensubu olmakla suçlanarak, hapislerde çürümelerine göz yumdun.
Yapma değerli kardeşim, çifte standart uygulamalarından vazgeç artık.
İşgal ettiğin makamların yetki ve imtiyazlarını kullanmasını bildiğin gibi, sorumluluklarına da katlanmalısın.
İnsanları suçlama ve hatta hakaret etme hakkını kendine tanırken, kendine yönelik en ufak haklı bir eleştiriye tahammül edemeyerek, insanları cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla suçlamaktan vazgeç artık.
Sen şimdi bulunduğun makamın zırhından yararlanarak hesap vermeyebilirsin, ama hiç değilse sana yapılacak eleştirilere biraz tahammüllü ol lütfen.
Sen kim olursan ol, senin de suç işleme ve insanlara hakaret etme gibi bir hakkın ve imtiyazın yok. Bu çelişki, mertliğe ve Kasımpaşalılığa asla sığmıyor, değerli kardeşim.
Değerli kardeşim ERDOĞAN; evet, içeriğini beğenmesem de, iyi hatipsin, hitabetin öfkeli de olsa mükemmel, ama her gün evimize televizyonlar kanalıyla davetsiz misafir olman, sürekli seni dinlemek beni ve diğer insanları sıktı artık.
Benim sinirlerim laçka oldu artık, dişlerimi sıka sıka, ağzımdaki dişler artık sallanmaya başladılar.
Değerli kardeşim ERDOĞAN; bir ağabeyin olarak senden bir ricam olacak. Lütfen hiç değilse hafta sonları Cumartesi ve Pazar günleri, konuşma sus ve sarayında otur ve biraz dinlen, biz de dinlenelim, seni karşılayan ve uğurlayan protokol mensupları ve korumaların da dinlensinler.
Değerli Kardeşim, sana doyum olmaz, sohbet edeceğimiz daha çok konu var, ama yapacak başka işlerim var, kalan konular varsa onları da ikinci söyleşimizde konuşuruz, şimdilik Hoşça kal selam, sevgi ve saygılar.
Güner Yiğitbaşı
03/09/2019Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu ağabeyin
Hiç yorum yok: