Devrimci Avukat Halit Çelenk anısına anma ve ödül töreni düzenlendi
Başta Deniz Gezmiş gibi sol aydınların hak ve hukukunu savunan tanınmış Avukat Halit Çelenk (1922-1911) anısına, ölümünün 8. Yıldönümünde Türkiye Barolar Birliği Kültür Merkezinde anma ve ödül töreni düzenlendi.
Ödül törenine, hukukçular, akademisyenler, eski bakan ve milletvekillerinden oluşan ve salonu dolduran bir izleyici grup katıldı.
8 yıl önce 2011 yılında hayatını kaybeden Halit Çelenk’in kişiliği, hukukçu yönünü, yazdığı kitapları gibi çeşitli yönleri hakkında konuşmalardan sonra, anısına düzenlenen Halit Çelenk Hukuk Ödül dağıtım töreni yapıldı, törende aşağıdaki dallarda seçici kurulların tespit ettiği ödüller verildi:
1-Hüreyye Özdemir: “Asker Hazır ol” Deyince-12 Eylül 1980 Döneminde Sansür ve Oto-Sansür adlı kitap.
2-Şerafettin Kaya: Diyarbakır’da İşkence adlı kitap.
3-Ozan Özgür: Gecenin Kapıları adlı kitap.
Akademik Destek Ödülü
1-Yusuf Ziya Kınacı: Kapitalizmde Ekonomi-Dışı Zorun Somutlarından Biri Olarak Ceza Siyaseti konulu yüksek lisans tezi.
Birincilik Ödülleri:
1-Ezgi Nur Türkoğlu: Türk Hukukunda Yeni Bir Özelleştirme Yöntemi-Türkiye Varlık Fonu” konulu makale
2-Kasım Akbaş: “Sınıf Mücadelesi ve Hukuk”
İşte bu sırada yazıyı bırakıp evimin yanındaki parka köpeğimi gezdirmek için çıktığımda, orada karşı siteden ve köpeğini gezdiren Ömer Ayhan diye bir komşuya rastladım. Ona Halit Çelenk’in anma gününe gittiği söyledim.
Deniz Gezmiş’in asıldığı gün
Halit Çelenk’in avukatlığını yaptığı Deniz Gezmiş’in asıldığı gün tanık olduğu bir olayı şöyle anlattı:
“Şimdi iyi hatırlıyorum, 5 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş’in asıldığı günün sabahıydı. Ben o zamanları 8-10 yaşında bir çocuktum. Ulucanlar Cezaevini önünde polisler biraz uzakta kalabalık vardı. Halka üzülenler de vardı.
Ben orada bir arkadaşıma doğru, “yaşasın Deniz Gezmiş” dedim. Polis bunu duymuş, bana doğru hışımla geldi, bana bir tokat vurdu. Ben ağladım. Sonradan adının Halit Çelenk olduğunu duyduğum oralarda üzüntülü dolaşan bir adam geldi. Benim elimden tuttu, “aferin oğlum” dedi. Yakındaki bir dükkândan bana bir çikolata aldı verdi.
Aradan yıllar geçti, bunu, Halit Çelenk öldükten sonra bir anma gününde, Halit Çelenk’in kızıymış, ona anlattım. Kızı ağlayarak boynuma sarıldı”.(1)
Katıldığım bu Halit Çelenk’in anma gününde, denk düştüğü için okuyucuyla paylaşmak istedim.
Program çeşitli konuşmalarla devam etti. Halit Çelengin anma gününe dönelim.
Anma gününde, Ruhi Su korosu Mutlu Ödemiş yönetiminde birbirinden güzel şarkı ve türküler söyleyerek o güne ayrı bir renk kattılar.
Ödül töreninden sonra, aşağıdaki anlamlı bildiri izleyenlere okundu:
“Halit Çelenk 2000 li yıllarda “Çözüm Nerede” ve “Demokratikleşme masalı” başlıklı iki yazı yazdı. Yazılar, 17 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Gazi Olayları’na ilişkindi. Öldürülmelerle ilgili olarak tutuklanan 20 polis hakkında dava açılmış, 18 i berat etmiş ve geriye kalan 2 polis memuru ise çok düşük cezalar alarak tahliye edilmişlerdi.
Halit Çelenk bu yargı kararından hareketle, kararın “demokratikleşmenin yaşamsal önemini” gösterdiğini söyler. Ona göre, yeterli bir demokratikleşme programı gerçekleştirilemediği takdirde, yargı alanlarındaki adaletsizlikler, yargısız infazlar, çete-mafya faaliyetleri, faili meçhul cinayetler, şeriat devleti kurma girişimleri, hatta işsizlik, enflasyon, sendikalaştırma gibi ekonomik, sosyal ve hukuksal aksaklıklar önlenemez.
TBMM de Anayasanın 81. Maddesine göre “hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin gereklerini bir kenara iterek kendilerinin ve temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını korumayı yeğlemektedirler. Dahası, siyasal iktidarlar demokratik atılımları hep boğmaktadırlar.
Çelenk’e göre bunun nedeni şudur:
“Demokratikleşme gerçekleştirildiği zaman bu ülkenin insanları aydınlanacak, bilinçlenecek, örgütlenecek, kederlerini özgürce çizebileceklerdir. Günün sermaye sınıflarının temsilcileri olan sağ siyasal partiler de konumlarını yitirecekler, demokratikleşme masal olmaktan çıkacak, gerçek demokrasi toplumsal gelişmenin yolunu açacaktır”.
Çelenk’in Demokrasiden hukuk devletini anladığını, demokratikleşmeden de işçi ve emekçi sınıf ve tabakaların yüzyıllar boyu sürdürdükleri mücadeleyle kazandıkları düşünce, örgütlenme, grev, toplu iş sözleşmesi, basın özgürlükleri, kişi dokunulmazlığı, beden bütünlüğü, yargı bağımsızlığı ve benzeri hakların kullanılabilmesi ve kendi ürettiği toplumsal emekten hakça Payını alabilmesi, daha da ötesi bu sömürü düzenin değiştirebilmek için özgürce örgütlenebilmesi ve mücadele edebilmesini anladığını da vurgulayalım.
Bugün ülkede ne kadar demokrasi var?
Barış isteyen Ayşe öğretmen 6 yaşındaki Deran’dan uzak, cezaevinde. Cezaevlerinde anneleriyle çile dolduran bebek sayısı 1000 i bulmakta. Çocuk bile denemeyecek yaştaki bebelere tecavüz eden yaratıklar sokaklarda geziyor.
ÇHD li Selçuk Kozağaçlı ve birçok avukat cezaevlerinde. Selçuk babasının cenazesine elleri kelepçeli olarak getiriliyor. Savunma hakkı başka bir paralel evrende kalmış olacak ki avukatlar adliye kapılarında güvenlik güçlerince darp ediliyor, yerlerde sürükleniyorlar.
Ana muhalefet partisi başkanına yumruk atan yaratık sokaklarda geziyor.
Cumhuriyet gazetesi yazar ve çalışanlarından Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper yeniden hapiste çile dolduruyorlar. Aziz Nesin’in Azizname’sine Kayseri’de AKP belediye başkanınca yer tahsisi yasaklanıyor!
Kadın tecavüzcü ve katliamcıları iyi hal indiriminden serbest bırakılıyor.
Grev yasakları olağanlaşıyor. AKP nin iktidara geldiği 2002 den bu yana, sonucu yasak da 7 Ocak 2019 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile gelen dâhil olarak 16 grev yasaklanıyor. İş cinayetleri-katliamları ülke tarihinde görülmedik bir şekilde yükseliyor, binlerce değil, on binlerle sayıyoruz onları.
Soma katilleri sokaklarda geziyor.
Tarikatların kol gezdiği ülkemizde Süleymancılar cemaatine ait Aladağ yurdunda 11 çocuk yanıyor. Sanıklar kasıttan değil, taksirle ölüme sebebiyetten suçlanarak cezaları azaltılmaya çalışılıyor.
(Gel de “TC şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz…” Mustafa Kemal’i anımsama!)
Evladı RABİA NAZ’ın iktidar yandaşı olduğunu düşündüğü katillerin yakalanması için uğraşan isteyen baba akıl hastanesine yollanmak isteniyor. İktidar yandaşı sermaye gruplarının düğününde kapatılan yollara isyan eden bir avukat Sertuğ Sürenoğlu Cumhurbaşkanlığı korumalarınca ters kelepçelenip 2 saat boyunca kıyasıya dövülüyor. Evinde hapis tutularak hastaneye bile gitmesi engelleniyor. Bunu yapanlar ellerini kollarını sallayarak geziniyorlar.
Öte yandan, Değerli iktisatçı Mustafa Sönmez hoca gece yarısı evinden alınarak ifadeye götürülüyor.
Muhalefet milletvekilleri cezaevlerinde sürünüyor. KHK mağduru değerli akademisyenlere ve barış isteyen demokratik kitle örgütü yöneticilerine ceza yağıyor.
Bu ve benzeri sayısız haksızlık, hukuksuzluklar ülkedeki demokrasinin sefaletini gözler önüne seren, T. Fikret’in 95 e doğru” şiirindeki isyanını (“kanun diye kanun diye kanun tepelendi”) her gün bize anımsatan birkaç örnek sadece.
Bu tablodan karamsarlık çıkar mı?
Karamsarlık defterinde yazmayan bir sözcüktü Halit Çelenk’in. Umudun hangi dağın ardında olduğunu hep düşündü ama umuttan umudunu hiç kesmedi. Kara, kapkara tablolarda bir mavi ışık aradı, durdu. Ve buldu da. Umut büyük şairin dediği gibi hep insanlardı. Ve müvekkili Metin Demirtaş’ın betimlediği gibi:
“…umutsuzluk yasak(tı)/ yılgın türküler söylemek de/ çünkü yürüyor(du) umudun ordusu/ umutsuzluğu kurşuna dizerek”
Peki, umudun öznesi neydi?
Çelenk’e göre, Kapsamlı bir demokratikleşme programını, emekçi halk yığınlarının çıkarlarını koruyabilecek devrimci iktidar yasama geçirebilirdi.(2)
Bu günlerde de kara, kapkara karanlıkta bir mavi ışık arıyoruz.
Ülkemiz ve bütün dünya eşitlik ve özgürlük arayışının, insanın kurtuluşuna götürecek savaşımın sancılarını yaşamakta.
Ne mutlu bizlere ki, “emeğin suskun olan bayrağı” sessizliğini bozmuştur ve dünya emekçi sınıfları her ülkede, çeşitli yöntemlerle, özgür ve eşit bir dünyayı yaşama geçirebilme kavgası vermekteler.
Büyük insanlık artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyor. Büyük insanlık barbarlığa teslim olmayı ret ediyor. Emekçiler yani büyük insanlık, tek çözüm olan sınıfsız, sömürüsüz, insan onuruna yakışan bir toplumsal düzene giden yolun taşlarını birer birer dizmektedir ülkelerin yollarına.
Halit Çelenk’in de yaşamının ve mücadelesinin yegâne hedefi olan yepyeni bir hayat doğacaktır bizde ve ülkelerde.
Bir delikanlı bahar bizde de kışı yenmeye başladı mı?
Karanfiller dallara inmedi mi?
Zulüm onlardan yanaysa/ gökyüzü bizden yana
Gergedanlar gelincikleri asla yenemeyecek!
Er ya da geç aydınlık karanlığı yırtarak kendine yer açacak ve “böyle derin özlemli/ böyle yoğun öfkeli, böyle umutlu/ şu karanlık günler”i halkın örgütlü gücü ışığa boğacaktır”.
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1) Deniz Gezmiş ( 28 Şubat 1947-5 Mayıs 1972); Halit Çelenk (1922-5 Mayıs 1911)
(2)Emekçi sınıfların, sendikaların tüm karşı çıkmalarına rağmen çıkartılan özelleştirme yasaları,… IMF nin dayattığı… mezarda emeklilik yasası denilen ve işçinin, emekçinin, emeklinin haklarını gasp eden Sosyal Güvenlik Yasası, anayasaya…aykırı “memur” ve diğer kamu görevlerinin yargılanması hakkında kanun” vb. Bunun göstergeleridir. Sağcı iktidarların işçiden, emekliden, memurdan, emeğiyle geçinenlerden, yani halktan yana bir demokratikleşme gerçekleştirmeleri olanaksızdır çünkü bu partilerin dayandıkları sınıfın ve feodal güçlerle emperyalizmin çıkarları buna izin vermez…
Ödül törenine, hukukçular, akademisyenler, eski bakan ve milletvekillerinden oluşan ve salonu dolduran bir izleyici grup katıldı.
8 yıl önce 2011 yılında hayatını kaybeden Halit Çelenk’in kişiliği, hukukçu yönünü, yazdığı kitapları gibi çeşitli yönleri hakkında konuşmalardan sonra, anısına düzenlenen Halit Çelenk Hukuk Ödül dağıtım töreni yapıldı, törende aşağıdaki dallarda seçici kurulların tespit ettiği ödüller verildi:
1-Hüreyye Özdemir: “Asker Hazır ol” Deyince-12 Eylül 1980 Döneminde Sansür ve Oto-Sansür adlı kitap.
2-Şerafettin Kaya: Diyarbakır’da İşkence adlı kitap.
3-Ozan Özgür: Gecenin Kapıları adlı kitap.
Akademik Destek Ödülü
1-Yusuf Ziya Kınacı: Kapitalizmde Ekonomi-Dışı Zorun Somutlarından Biri Olarak Ceza Siyaseti konulu yüksek lisans tezi.
Birincilik Ödülleri:
1-Ezgi Nur Türkoğlu: Türk Hukukunda Yeni Bir Özelleştirme Yöntemi-Türkiye Varlık Fonu” konulu makale
2-Kasım Akbaş: “Sınıf Mücadelesi ve Hukuk”
İşte bu sırada yazıyı bırakıp evimin yanındaki parka köpeğimi gezdirmek için çıktığımda, orada karşı siteden ve köpeğini gezdiren Ömer Ayhan diye bir komşuya rastladım. Ona Halit Çelenk’in anma gününe gittiği söyledim.
Deniz Gezmiş’in asıldığı gün
Halit Çelenk’in avukatlığını yaptığı Deniz Gezmiş’in asıldığı gün tanık olduğu bir olayı şöyle anlattı:
“Şimdi iyi hatırlıyorum, 5 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş’in asıldığı günün sabahıydı. Ben o zamanları 8-10 yaşında bir çocuktum. Ulucanlar Cezaevini önünde polisler biraz uzakta kalabalık vardı. Halka üzülenler de vardı.
Ben orada bir arkadaşıma doğru, “yaşasın Deniz Gezmiş” dedim. Polis bunu duymuş, bana doğru hışımla geldi, bana bir tokat vurdu. Ben ağladım. Sonradan adının Halit Çelenk olduğunu duyduğum oralarda üzüntülü dolaşan bir adam geldi. Benim elimden tuttu, “aferin oğlum” dedi. Yakındaki bir dükkândan bana bir çikolata aldı verdi.
Aradan yıllar geçti, bunu, Halit Çelenk öldükten sonra bir anma gününde, Halit Çelenk’in kızıymış, ona anlattım. Kızı ağlayarak boynuma sarıldı”.(1)
Katıldığım bu Halit Çelenk’in anma gününde, denk düştüğü için okuyucuyla paylaşmak istedim.
Program çeşitli konuşmalarla devam etti. Halit Çelengin anma gününe dönelim.
Anma gününde, Ruhi Su korosu Mutlu Ödemiş yönetiminde birbirinden güzel şarkı ve türküler söyleyerek o güne ayrı bir renk kattılar.
Ödül töreninden sonra, aşağıdaki anlamlı bildiri izleyenlere okundu:
“Halit Çelenk 2000 li yıllarda “Çözüm Nerede” ve “Demokratikleşme masalı” başlıklı iki yazı yazdı. Yazılar, 17 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Gazi Olayları’na ilişkindi. Öldürülmelerle ilgili olarak tutuklanan 20 polis hakkında dava açılmış, 18 i berat etmiş ve geriye kalan 2 polis memuru ise çok düşük cezalar alarak tahliye edilmişlerdi.
Halit Çelenk bu yargı kararından hareketle, kararın “demokratikleşmenin yaşamsal önemini” gösterdiğini söyler. Ona göre, yeterli bir demokratikleşme programı gerçekleştirilemediği takdirde, yargı alanlarındaki adaletsizlikler, yargısız infazlar, çete-mafya faaliyetleri, faili meçhul cinayetler, şeriat devleti kurma girişimleri, hatta işsizlik, enflasyon, sendikalaştırma gibi ekonomik, sosyal ve hukuksal aksaklıklar önlenemez.
TBMM de Anayasanın 81. Maddesine göre “hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin gereklerini bir kenara iterek kendilerinin ve temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını korumayı yeğlemektedirler. Dahası, siyasal iktidarlar demokratik atılımları hep boğmaktadırlar.
Çelenk’e göre bunun nedeni şudur:
“Demokratikleşme gerçekleştirildiği zaman bu ülkenin insanları aydınlanacak, bilinçlenecek, örgütlenecek, kederlerini özgürce çizebileceklerdir. Günün sermaye sınıflarının temsilcileri olan sağ siyasal partiler de konumlarını yitirecekler, demokratikleşme masal olmaktan çıkacak, gerçek demokrasi toplumsal gelişmenin yolunu açacaktır”.
Çelenk’in Demokrasiden hukuk devletini anladığını, demokratikleşmeden de işçi ve emekçi sınıf ve tabakaların yüzyıllar boyu sürdürdükleri mücadeleyle kazandıkları düşünce, örgütlenme, grev, toplu iş sözleşmesi, basın özgürlükleri, kişi dokunulmazlığı, beden bütünlüğü, yargı bağımsızlığı ve benzeri hakların kullanılabilmesi ve kendi ürettiği toplumsal emekten hakça Payını alabilmesi, daha da ötesi bu sömürü düzenin değiştirebilmek için özgürce örgütlenebilmesi ve mücadele edebilmesini anladığını da vurgulayalım.
Bugün ülkede ne kadar demokrasi var?
Barış isteyen Ayşe öğretmen 6 yaşındaki Deran’dan uzak, cezaevinde. Cezaevlerinde anneleriyle çile dolduran bebek sayısı 1000 i bulmakta. Çocuk bile denemeyecek yaştaki bebelere tecavüz eden yaratıklar sokaklarda geziyor.
ÇHD li Selçuk Kozağaçlı ve birçok avukat cezaevlerinde. Selçuk babasının cenazesine elleri kelepçeli olarak getiriliyor. Savunma hakkı başka bir paralel evrende kalmış olacak ki avukatlar adliye kapılarında güvenlik güçlerince darp ediliyor, yerlerde sürükleniyorlar.
Ana muhalefet partisi başkanına yumruk atan yaratık sokaklarda geziyor.
Cumhuriyet gazetesi yazar ve çalışanlarından Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper yeniden hapiste çile dolduruyorlar. Aziz Nesin’in Azizname’sine Kayseri’de AKP belediye başkanınca yer tahsisi yasaklanıyor!
Kadın tecavüzcü ve katliamcıları iyi hal indiriminden serbest bırakılıyor.
Grev yasakları olağanlaşıyor. AKP nin iktidara geldiği 2002 den bu yana, sonucu yasak da 7 Ocak 2019 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile gelen dâhil olarak 16 grev yasaklanıyor. İş cinayetleri-katliamları ülke tarihinde görülmedik bir şekilde yükseliyor, binlerce değil, on binlerle sayıyoruz onları.
Soma katilleri sokaklarda geziyor.
Tarikatların kol gezdiği ülkemizde Süleymancılar cemaatine ait Aladağ yurdunda 11 çocuk yanıyor. Sanıklar kasıttan değil, taksirle ölüme sebebiyetten suçlanarak cezaları azaltılmaya çalışılıyor.
(Gel de “TC şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz…” Mustafa Kemal’i anımsama!)
Evladı RABİA NAZ’ın iktidar yandaşı olduğunu düşündüğü katillerin yakalanması için uğraşan isteyen baba akıl hastanesine yollanmak isteniyor. İktidar yandaşı sermaye gruplarının düğününde kapatılan yollara isyan eden bir avukat Sertuğ Sürenoğlu Cumhurbaşkanlığı korumalarınca ters kelepçelenip 2 saat boyunca kıyasıya dövülüyor. Evinde hapis tutularak hastaneye bile gitmesi engelleniyor. Bunu yapanlar ellerini kollarını sallayarak geziniyorlar.
Öte yandan, Değerli iktisatçı Mustafa Sönmez hoca gece yarısı evinden alınarak ifadeye götürülüyor.
Muhalefet milletvekilleri cezaevlerinde sürünüyor. KHK mağduru değerli akademisyenlere ve barış isteyen demokratik kitle örgütü yöneticilerine ceza yağıyor.
Bu ve benzeri sayısız haksızlık, hukuksuzluklar ülkedeki demokrasinin sefaletini gözler önüne seren, T. Fikret’in 95 e doğru” şiirindeki isyanını (“kanun diye kanun diye kanun tepelendi”) her gün bize anımsatan birkaç örnek sadece.
Bu tablodan karamsarlık çıkar mı?
Karamsarlık defterinde yazmayan bir sözcüktü Halit Çelenk’in. Umudun hangi dağın ardında olduğunu hep düşündü ama umuttan umudunu hiç kesmedi. Kara, kapkara tablolarda bir mavi ışık aradı, durdu. Ve buldu da. Umut büyük şairin dediği gibi hep insanlardı. Ve müvekkili Metin Demirtaş’ın betimlediği gibi:
“…umutsuzluk yasak(tı)/ yılgın türküler söylemek de/ çünkü yürüyor(du) umudun ordusu/ umutsuzluğu kurşuna dizerek”
Peki, umudun öznesi neydi?
Çelenk’e göre, Kapsamlı bir demokratikleşme programını, emekçi halk yığınlarının çıkarlarını koruyabilecek devrimci iktidar yasama geçirebilirdi.(2)
Bu günlerde de kara, kapkara karanlıkta bir mavi ışık arıyoruz.
Ülkemiz ve bütün dünya eşitlik ve özgürlük arayışının, insanın kurtuluşuna götürecek savaşımın sancılarını yaşamakta.
Ne mutlu bizlere ki, “emeğin suskun olan bayrağı” sessizliğini bozmuştur ve dünya emekçi sınıfları her ülkede, çeşitli yöntemlerle, özgür ve eşit bir dünyayı yaşama geçirebilme kavgası vermekteler.
Büyük insanlık artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyor. Büyük insanlık barbarlığa teslim olmayı ret ediyor. Emekçiler yani büyük insanlık, tek çözüm olan sınıfsız, sömürüsüz, insan onuruna yakışan bir toplumsal düzene giden yolun taşlarını birer birer dizmektedir ülkelerin yollarına.
Halit Çelenk’in de yaşamının ve mücadelesinin yegâne hedefi olan yepyeni bir hayat doğacaktır bizde ve ülkelerde.
Bir delikanlı bahar bizde de kışı yenmeye başladı mı?
Karanfiller dallara inmedi mi?
Zulüm onlardan yanaysa/ gökyüzü bizden yana
Gergedanlar gelincikleri asla yenemeyecek!
Er ya da geç aydınlık karanlığı yırtarak kendine yer açacak ve “böyle derin özlemli/ böyle yoğun öfkeli, böyle umutlu/ şu karanlık günler”i halkın örgütlü gücü ışığa boğacaktır”.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız SONNOTLAR
(1) Deniz Gezmiş ( 28 Şubat 1947-5 Mayıs 1972); Halit Çelenk (1922-5 Mayıs 1911)
(2)Emekçi sınıfların, sendikaların tüm karşı çıkmalarına rağmen çıkartılan özelleştirme yasaları,… IMF nin dayattığı… mezarda emeklilik yasası denilen ve işçinin, emekçinin, emeklinin haklarını gasp eden Sosyal Güvenlik Yasası, anayasaya…aykırı “memur” ve diğer kamu görevlerinin yargılanması hakkında kanun” vb. Bunun göstergeleridir. Sağcı iktidarların işçiden, emekliden, memurdan, emeğiyle geçinenlerden, yani halktan yana bir demokratikleşme gerçekleştirmeleri olanaksızdır çünkü bu partilerin dayandıkları sınıfın ve feodal güçlerle emperyalizmin çıkarları buna izin vermez…
Hiç yorum yok: