Metroda bir günde gördüklerim
Yaşım 65 yaş üstü olduğu için, belediyece verilen kartla her gün her saat toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlandığımdan, metro ile veya artık binmeye başladığımız özel halk otobüsleri ile çeşitli yerlere her gün gidip geliyorum. Bu gidip gelmeler sırasında bazen aşağıdaki örnekte olduğu gibi ilginç olaylara da tanık oluyorum. Bunların hepsini yazmak mümkün olmasa da, aşağıdaki gibi hem de bir günde olan ilginç olaylara rastlıyorum. Bir güne sığan bu tanık olduğum olaylara yer vermek ve okuyuculara sunmak istedim.
Metro raylarından geçen adam
10.6.2019 günü Ulus’a gelmek üzere Kızılay’dan metroya bindim. Ulus’ta metrodan indim, metro hareket etti. Yukarı çıkmaya çalışırken, resimde görülen şapkalı bir adamın bizim taraftan aşağı rayların üzerine atladığını gördüm, karşı Kızılay tarafına doğru giden hattına rayların üzerinden, sanki bir dağcı veya cambaz gibi geçmeye başladı. Biz o an şaşkınlık içinde idik. Adamın tehlikeli cesaretini görünce yüreğim ağzıma geldi. Gerçi trenler yeni geçip gitmişti ama beş dakikada bir metro katarı geliyordu, bazen de peş peşe metro gelebiliyordu. Yıllardan beri, dengesini kaybedip metro rayına düşeni görmüştüm de böylesine metro rayları üzerinden karşıya geçeni görmemiştim.
Tren bir yana, yeraltı treni vagonlarını götüren motorları çalıştıran 380 voltluk bir elektrik gerilimi vardı, gizli de olsa o elektrik hattına dokunma da yeterdi, ölmek için.
Biz, o şapkalı adama “ne yapıyorsun yapma” diye bir kaç kişi, can güvenliği endişesi ile “yapma geçme elektrik var, elektriğe kapılırsın” diye bağırmaya başladık. Adam "susun ulan ne bağırıyorsunuz" diyor, sanki yaptığı olağanmış gibi bize tepki gösteriyordu.
Bu bağrışmaları duyan ve çoğunlukla yukarıda bulunan güvenlikçiler, aşağıdaki bu bağrışmaları duymuş olmalılar ki aşağı inmeye başladılar.
Ben bu arada uzaktan da olsa bir kaç kare resim çektim. Raylar üzerinden geçen, o cesur mu desem, manyak mı desem şapkalı adam, karşı platforma vardı, ama yukarı bir türlü çıkamıyordu. Birilerini çağırdı, yolcu muydu, güvenlikçi miydi birileri elinden tutup yukarı çıkardı. Güvenlikçiler adamın başına doluşmaya, adama bağırıp çağırmaya başladılar. Şapkalı ve rayların üzerinden geçen garip adam, sanki yaptığı iş doğru bir şeymiş gibi, güvenlikçilere “bana bağıramazsın, bana bağırma” diye bağırırcasına konuşuyordu. Birbirlerine bağıra bağıra konuşuyorlar ve yukarı doğru çıkmaya çalışıyorlardı.
Onlar o taraftan ben bu taraftan yukarı çıktık. Güvenlikçiler adamı aşağıdan beri merdivende falan çekiştiriyorlardı, bir güvenlikçi bağırarak "ulan sen canına mı susadın, bura senin babayın tarlası mı, oradan 350 voltluk gerilim var, ayağın bir değse giderdin", şapkalı ve raylardan geçen adam, sanki olağan bir şey yapmış gibi, güvenlikçilere "bağırma bağırma, bana bağıramazsın" diyordu.
Benim fotoğraf çektiğimi fark eden bir güvenlikçi bayan, "resim çektiğinizi gördüm, silim o resimleri" diye çıkışmaya ve birilerini çağırmaya başladı. Ben internet gazetecisiyim, resim çekerim, çekmedim ama çekmek istiyorum, siz halkın haber alma hürriyetini engelliyorsunuz, dedim ve o raydan geçen adam doğru yöneldim, çekmedim ama şu adamın resmini çekmek istiyorum" dedim. Güvenlikçiler 5-6 kişi oldular, ne bana geleceklerini ne ona gideceklerini bilemiyorlardı. İki de bir “burada resim çekmek yasak, çekdiyseniz silin" falan diyorlardı. O bağırış çığırış arasında ben yavaşça hızla uzaklaştım. Onlar ne yaptılar bilmem. İlk defa böyle bir acayip olayla karşılaştım.
(Resimde başı beyaz şapkalı, sırtı çantalı rayların üstünden karşıya geçen adam)
Metroda Irak’lı bir Çocuk
Kızılay’da metroya binmek için beklerken yanımda bir çocuk belirdi, nerelisin dedim, "Irak"lıyım”, dedi. Hemen ilgimi çekti. Irak Türkmenlerindenmiş. 11 yaşında olduğunu öğrendiğim bu çocukla konuşmaya başladım, orada bu üç kare resmini çektim. Adın ne dedim, “Eymen Yunus” dedi. Kaç kardeşsiniz, dedim, "beş kardeşiz" dedi. Baban çalışıyor mu, mesleği ne dedim, o, "şoför çalışmıyor, iş arıyor" dedi. Peki, neyle geçiniyorsunuz, dedim, "devleti bin lira veriyor ayda" dedi. Ulus'a gelince ben indim, o da indi, yanıma sokuldu, "abi çektiğin o vidoyu sil" dedi. Niye sileyim, sana bir zarar gelmez korkma, dedim, o ısrar etti, ben bir köşeyi döndüm birbirimizi kaybettik.
Yemen’li Yusuf
Bu gün Ulus’ta metrodan inip hemen yakında bulunan, flaş bellekteki bir konuşmayı yazmak için, Belediye Gençlik Merkezinin internet bölümüne gittim, bilgisayarı açıp yazmaya başladım. Biraz sonra yanıma, Arap mı desem, zenci mi desem esmerce bir genç yanımdaki bilgisayara oturdu. Ben nerelisin, dedim, o "Yemen'li" dedi. Adın ne dedim, yanımdaki küçük not defterimi uzattım, adını şöyle yazdı "Yusuf Falmoud". Yusuf sizin Yemen'de dövüş kavga çok değil mi dedim, anlamadı, elimi yumruk yapıp, vuracakmış gibi yapıp "Yemen'de savaş" var değil mi dedim, "evet, dedi. Türkçeyi öğrenmeye yeni başlamış, devlet bursuyla dil öğrenmeye gelmiş, lise mezunu, sonra da üniversiteye girecekmiş. Yan yana olduğumuz için bir Yemen'li ile selfiye fotoğraf çekip bilgisayara döndük.
Metro durağında bayılan adam
İşimi bitirip eve gitmek üzere akşamüstü Ostim Metrosuna geldim, oradan da Jandarma metro ring otobüsü ile eve gidecektim.
Bizim 291 numaralı otobüsün durağına geldim, o an çok sıcak vardı. Durakta bankta oturan iki kişinin yanına ben de oturdum ve aracın kalkış saatini beklemeye başladık.
Önümüzde 10-15 metre uzakta yaşlı bir adam belirdi. Ben 74 yaşındayım, o benden de yaşlıydı. Ayağa kalkarak bu yaşlı adama yer verdim. Yaşlı adam, banka çuval düşer gibi düşercesine oturdu.
Bir süre sonra yaşlı adamın boynu bükülmeye başladı ve cam arkalığa dayanan bu yaşlı kişi gözlerini kapatmış, ağzından salyalar geliyordu. Adamın düşmesini önlemek için oradan birileri omzundan tuttu, telefonla hemen 112 Acil servisi aradık. Yanında su olan birisi başını, elini yıkamaya başladı.
Baygın adamın başında otobüs bekleyenler artmıştı, kimi şöyle yapalım, kimi böyle yapalım, diyorlar bazı şeyler öneriyorlardı.
Orada orta yaşlı bir bayan yaklaştı, “ben ilk yardım kursunu gördüm, sağlıkçıyım” dedi, adamı sırtı üstü yatırdılar, suyla başını ellerini yıkıyorlardı.
Bir süre sonra 112 Acil servisten ambulans geldi, baygın ve yaşlı adamı sedyeye kaldırıp koydular.
Ben ise, cep telefonumu çıkarıp görüntünün fotoğrafını çekiyordum, oradan başka bir yaşlı adam, bana “neden resmini çekiyon” diye çıkıştı. Ben de, internet gazetecisiyim çekerim, dedim. Adam homur homur ediyor. Adama, çektiğim fotoğrafın sana ve şu baygın adama ne zararı var, sana ne, dedim, adam kafasını beri salladı öte salladı. Böyle olaylarda her şeye maydanoz olmak isteyen, horozluk yapan adamlar çıkıyor.
Ambulans yaşlı ve baygın adamı alıp götürdü.
Gelen ring otobüsü ile mahallemize gitmek üzere yöneldik.
Her gün gelip gittikçe böylesine ilginç olaylara da tanık oluyorum.
Çeyiz Sandığı
Metro rink otobüsünden inip eve doğru giderken, yakın büfeye geldiğim zaman hemen yakında bulunan çöp konteylerin yanına bırakılmış ceviz ağacından yapılmış bir çeyiz sandığına rastladım. Yani çöpe atılmıştı. Hey gidi yıllar hey, benim çocukluğum ve gençliğimde bizim yörede çeyiz sandığı gelin olacak kızın en değerli varlığı ve çeyiz eşyası idi. Ponçaklı neli anahtarı olur, gelin sürekli çeyiz sandığının anahtarını yanında taşırdı. Çeyiz sandığı gelinin onuru idi, onsuz kızlar gelin olmazdı. Çeyiz sandığı üzerine ne türküler, ne anılar anlatılırdı. Düğünün son günü kız tarafından bir bayan çeyiz sandığınaa oturur, bahşiş almadan sandığı vermezdi.
Sandığımı açamadım (lolu)
Çehizimi seçemedim (lolu)
Bir genç ile kaçamadım (lolu)
Yazık oldu gençliğime (lolu)
Eşimin de çeyiz sandığı halen durur, eşim onu kâh sehpa yapar, kâh bir şeyler doldurur, kâh koyacak yer bulamaz; muhtemelen o da çeyiz sandığını çöpe mi atacak. Demek zaman değiştikçe, görüşler, yaşantılar da değişiyor olmalı.
Cevat Kulaksız
Metro raylarından geçen adam
10.6.2019 günü Ulus’a gelmek üzere Kızılay’dan metroya bindim. Ulus’ta metrodan indim, metro hareket etti. Yukarı çıkmaya çalışırken, resimde görülen şapkalı bir adamın bizim taraftan aşağı rayların üzerine atladığını gördüm, karşı Kızılay tarafına doğru giden hattına rayların üzerinden, sanki bir dağcı veya cambaz gibi geçmeye başladı. Biz o an şaşkınlık içinde idik. Adamın tehlikeli cesaretini görünce yüreğim ağzıma geldi. Gerçi trenler yeni geçip gitmişti ama beş dakikada bir metro katarı geliyordu, bazen de peş peşe metro gelebiliyordu. Yıllardan beri, dengesini kaybedip metro rayına düşeni görmüştüm de böylesine metro rayları üzerinden karşıya geçeni görmemiştim.
Tren bir yana, yeraltı treni vagonlarını götüren motorları çalıştıran 380 voltluk bir elektrik gerilimi vardı, gizli de olsa o elektrik hattına dokunma da yeterdi, ölmek için.
Biz, o şapkalı adama “ne yapıyorsun yapma” diye bir kaç kişi, can güvenliği endişesi ile “yapma geçme elektrik var, elektriğe kapılırsın” diye bağırmaya başladık. Adam "susun ulan ne bağırıyorsunuz" diyor, sanki yaptığı olağanmış gibi bize tepki gösteriyordu.
Bu bağrışmaları duyan ve çoğunlukla yukarıda bulunan güvenlikçiler, aşağıdaki bu bağrışmaları duymuş olmalılar ki aşağı inmeye başladılar.
Ben bu arada uzaktan da olsa bir kaç kare resim çektim. Raylar üzerinden geçen, o cesur mu desem, manyak mı desem şapkalı adam, karşı platforma vardı, ama yukarı bir türlü çıkamıyordu. Birilerini çağırdı, yolcu muydu, güvenlikçi miydi birileri elinden tutup yukarı çıkardı. Güvenlikçiler adamın başına doluşmaya, adama bağırıp çağırmaya başladılar. Şapkalı ve rayların üzerinden geçen garip adam, sanki yaptığı iş doğru bir şeymiş gibi, güvenlikçilere “bana bağıramazsın, bana bağırma” diye bağırırcasına konuşuyordu. Birbirlerine bağıra bağıra konuşuyorlar ve yukarı doğru çıkmaya çalışıyorlardı.
Onlar o taraftan ben bu taraftan yukarı çıktık. Güvenlikçiler adamı aşağıdan beri merdivende falan çekiştiriyorlardı, bir güvenlikçi bağırarak "ulan sen canına mı susadın, bura senin babayın tarlası mı, oradan 350 voltluk gerilim var, ayağın bir değse giderdin", şapkalı ve raylardan geçen adam, sanki olağan bir şey yapmış gibi, güvenlikçilere "bağırma bağırma, bana bağıramazsın" diyordu.
Benim fotoğraf çektiğimi fark eden bir güvenlikçi bayan, "resim çektiğinizi gördüm, silim o resimleri" diye çıkışmaya ve birilerini çağırmaya başladı. Ben internet gazetecisiyim, resim çekerim, çekmedim ama çekmek istiyorum, siz halkın haber alma hürriyetini engelliyorsunuz, dedim ve o raydan geçen adam doğru yöneldim, çekmedim ama şu adamın resmini çekmek istiyorum" dedim. Güvenlikçiler 5-6 kişi oldular, ne bana geleceklerini ne ona gideceklerini bilemiyorlardı. İki de bir “burada resim çekmek yasak, çekdiyseniz silin" falan diyorlardı. O bağırış çığırış arasında ben yavaşça hızla uzaklaştım. Onlar ne yaptılar bilmem. İlk defa böyle bir acayip olayla karşılaştım.
(Resimde başı beyaz şapkalı, sırtı çantalı rayların üstünden karşıya geçen adam)
Metroda Irak’lı bir Çocuk
Kızılay’da metroya binmek için beklerken yanımda bir çocuk belirdi, nerelisin dedim, "Irak"lıyım”, dedi. Hemen ilgimi çekti. Irak Türkmenlerindenmiş. 11 yaşında olduğunu öğrendiğim bu çocukla konuşmaya başladım, orada bu üç kare resmini çektim. Adın ne dedim, “Eymen Yunus” dedi. Kaç kardeşsiniz, dedim, "beş kardeşiz" dedi. Baban çalışıyor mu, mesleği ne dedim, o, "şoför çalışmıyor, iş arıyor" dedi. Peki, neyle geçiniyorsunuz, dedim, "devleti bin lira veriyor ayda" dedi. Ulus'a gelince ben indim, o da indi, yanıma sokuldu, "abi çektiğin o vidoyu sil" dedi. Niye sileyim, sana bir zarar gelmez korkma, dedim, o ısrar etti, ben bir köşeyi döndüm birbirimizi kaybettik.
Yemen’li Yusuf
Bu gün Ulus’ta metrodan inip hemen yakında bulunan, flaş bellekteki bir konuşmayı yazmak için, Belediye Gençlik Merkezinin internet bölümüne gittim, bilgisayarı açıp yazmaya başladım. Biraz sonra yanıma, Arap mı desem, zenci mi desem esmerce bir genç yanımdaki bilgisayara oturdu. Ben nerelisin, dedim, o "Yemen'li" dedi. Adın ne dedim, yanımdaki küçük not defterimi uzattım, adını şöyle yazdı "Yusuf Falmoud". Yusuf sizin Yemen'de dövüş kavga çok değil mi dedim, anlamadı, elimi yumruk yapıp, vuracakmış gibi yapıp "Yemen'de savaş" var değil mi dedim, "evet, dedi. Türkçeyi öğrenmeye yeni başlamış, devlet bursuyla dil öğrenmeye gelmiş, lise mezunu, sonra da üniversiteye girecekmiş. Yan yana olduğumuz için bir Yemen'li ile selfiye fotoğraf çekip bilgisayara döndük.
Metro durağında bayılan adam
İşimi bitirip eve gitmek üzere akşamüstü Ostim Metrosuna geldim, oradan da Jandarma metro ring otobüsü ile eve gidecektim.
Bizim 291 numaralı otobüsün durağına geldim, o an çok sıcak vardı. Durakta bankta oturan iki kişinin yanına ben de oturdum ve aracın kalkış saatini beklemeye başladık.
Önümüzde 10-15 metre uzakta yaşlı bir adam belirdi. Ben 74 yaşındayım, o benden de yaşlıydı. Ayağa kalkarak bu yaşlı adama yer verdim. Yaşlı adam, banka çuval düşer gibi düşercesine oturdu.
Bir süre sonra yaşlı adamın boynu bükülmeye başladı ve cam arkalığa dayanan bu yaşlı kişi gözlerini kapatmış, ağzından salyalar geliyordu. Adamın düşmesini önlemek için oradan birileri omzundan tuttu, telefonla hemen 112 Acil servisi aradık. Yanında su olan birisi başını, elini yıkamaya başladı.
Baygın adamın başında otobüs bekleyenler artmıştı, kimi şöyle yapalım, kimi böyle yapalım, diyorlar bazı şeyler öneriyorlardı.
Orada orta yaşlı bir bayan yaklaştı, “ben ilk yardım kursunu gördüm, sağlıkçıyım” dedi, adamı sırtı üstü yatırdılar, suyla başını ellerini yıkıyorlardı.
Bir süre sonra 112 Acil servisten ambulans geldi, baygın ve yaşlı adamı sedyeye kaldırıp koydular.
Ben ise, cep telefonumu çıkarıp görüntünün fotoğrafını çekiyordum, oradan başka bir yaşlı adam, bana “neden resmini çekiyon” diye çıkıştı. Ben de, internet gazetecisiyim çekerim, dedim. Adam homur homur ediyor. Adama, çektiğim fotoğrafın sana ve şu baygın adama ne zararı var, sana ne, dedim, adam kafasını beri salladı öte salladı. Böyle olaylarda her şeye maydanoz olmak isteyen, horozluk yapan adamlar çıkıyor.
Ambulans yaşlı ve baygın adamı alıp götürdü.
Gelen ring otobüsü ile mahallemize gitmek üzere yöneldik.
Her gün gelip gittikçe böylesine ilginç olaylara da tanık oluyorum.
Çeyiz Sandığı
Metro rink otobüsünden inip eve doğru giderken, yakın büfeye geldiğim zaman hemen yakında bulunan çöp konteylerin yanına bırakılmış ceviz ağacından yapılmış bir çeyiz sandığına rastladım. Yani çöpe atılmıştı. Hey gidi yıllar hey, benim çocukluğum ve gençliğimde bizim yörede çeyiz sandığı gelin olacak kızın en değerli varlığı ve çeyiz eşyası idi. Ponçaklı neli anahtarı olur, gelin sürekli çeyiz sandığının anahtarını yanında taşırdı. Çeyiz sandığı gelinin onuru idi, onsuz kızlar gelin olmazdı. Çeyiz sandığı üzerine ne türküler, ne anılar anlatılırdı. Düğünün son günü kız tarafından bir bayan çeyiz sandığınaa oturur, bahşiş almadan sandığı vermezdi.
Sandığımı açamadım (lolu)
Çehizimi seçemedim (lolu)
Bir genç ile kaçamadım (lolu)
Yazık oldu gençliğime (lolu)
Eşimin de çeyiz sandığı halen durur, eşim onu kâh sehpa yapar, kâh bir şeyler doldurur, kâh koyacak yer bulamaz; muhtemelen o da çeyiz sandığını çöpe mi atacak. Demek zaman değiştikçe, görüşler, yaşantılar da değişiyor olmalı.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
Hiç yorum yok: