Bir günde tanık olduklarım
Metroda düşüp başını yaralayan kadın:
Bu gün Haziran’ın 7 si. Tanık olduğum bazı, bana göre, ilginç olayları sizinle paylaşmak istedim.
Kızılay’dan Tandoğan’a, yeni adıyla Anadolu’ya gitmek üzere Kızılay’dan o hatta giden Ankaray’a binmek amacıyla merdivenlerden aşağı doğru indim. Baktım metro durakta duruyor, herhalde kapılar kapanmak üzere diye düşündüm, merdivenleri hızlıca indim, metroya yetiştim. Baktım bir kadını iki kişi koluna girmiş metrodan çıkarıyorlardı. İçerideki yolcular, “dengesini kaybetmiş düşmüş” diye birbirine anlatıyorlardı.
Ben asit bir sendeleyip düşme sanıp önemsemedim. Ama koridora baktım yerlere kanlar akmıştı. O zaman işin dehşetini anladım, dengesini kaybeden, muhtemelen yaşlı kadın, metronun içinde düşüp alnını bir yere çarpmış alnından yerlere kanlar akmış. Kanı görünce daha çok üzüldüm. Metro Anadolu durağına gelmişti, ben de inip yola revan oldum.
Bu kez yine Cuma namazı için, Opera’da yeni yapılan Melike Hatun Camisine geldim. Ana kapıların ikisinin önünde üçer dörder polisler bekliyor, bahçede de başka polisler dolaşıyordu. Polisler, herhangi bir terör saldırısı için oralarda bekliyorlardı.
Camiye girerken, herkes orada roleler halinde bulunan poşet makaralarından bir poşet çekiyor, ayakkabıcını poşete koyduktan sonra, camiye girip poşet içindeki ayakkabıları ilgili raflara diziyorlardı. Ancak aynı renkli poşet olduğu için çıkışta insanlar, ayakkabılarını bulmakta zorluk çekiyorlardı.
Zenci Gençle yan yana namaz
Ezan okunurken, yanına oturduğum zenci gence dönüp yavaşça, nerelisin, dedim, o da “Cibuti” dedi. Adın ne dedim, zenci genç “Lİban” dedi, adı Liban’mış. Allah Allah Cibuti neresi, diye söylendim, Afrika’da mı, Asya’da mı, diye mırıldandım.
Zenci Genç, “Afrika’da Somali tarafında” gibi bir şey söyledi. Zenci’ye, Cibuti toprağı kaç km kare dedim, anlamadı, Türkçe’yi yeni öğreniyormuş, “ben anlamıyor” dedi.
Anlamadığı için, o soruyu es geçtim. Bu kez, Cibuti’nin nüfusu ne kadar, dedim, zenci genç, “ben anlamıyor” dedi. Caminin içindeki adamları göstererek, Cibuti’de kaç adam var, dedim. O, “ha bir milyon” dedi; ben de aa Ankara’dan küçükmüş sizin devlet, dedim, güldü. O sırada ezan okunması bitti, cemaat namaza kalkmaya başladılar. Bu öğrenci ERASMUS programından dil öğrenmeye gelmiş, mühendislik okuyacakmış.
Ben de onunla selfiye çekerek, caminin içinde ilk kez bir zenci ile fotoğraf çekinmiş oldum.(1)
“Bir liran var mı abi” diyerek para isteyen kızlar.
Ankara’nın bazı cadde ve sokaklarında zaman zaman rastlamışsınızdır, (ben çok rastlardım), kendileri ya içkici, ya balici gibi gençler ve insanlar, gözünü kestirdikleri insanlara yaklaşıp, “abi yanında bir lira var mı”, “abi dolmuşa bineceğim bir lira noksan bir lira var mı” gibi sözlerle gelip geçenlerdenpara isterler. Bu dilenmenin nazikçesidir, kendilerini samimi olarak o anda bir liraya ihtiyacı varmış gibi hissettirirler; buna inanan kimseler de hemen beş hatta on lira verirler.
Aynı gün, yukarıdaki camiden çıktım, hemen önündeki Opera durağına inerken kısa duvarın dibinde, kaldırım kenarında iki üç tane makyajlı, süslü genç kızlar oturmakta, ellerinde sığara, gülüşü gülüşü oturuyorlardı. Önlerinde otobüse doğru yürürken bana kızın birisi, “abi bir liran var mı” dedi. Ben şaşırdım, ne yapacaksın bir lirayı, dedim. “Su alacağız abi” dediler.
Ne için istediklerini hiç düşünmeden hemen bir lira vermek için elimi pantolonumun cebine attım. Cebimde sadece 10 ve 25 kuruş varmış, yok çocuklar, dedim. Avucuma aldığım 10 ve 25 kuruşu görmüşler ki, “paran var ya avucunda görünüyordu, niye vermiyorsun abi” dediler.
Bunu duyunca anladım ki, şimdi de kızlar başlamış “bir liran var mı abi” ayaklarına diye düşündüm. Bu eli sigaralı kikir kikir gülüşen kızları görünce, anlaşıldı artık kızlar da başladı bu “bir lira” numarasına diye düşündüm.
Kızlara, paraları göstererek, üzgünüm kızlar 35 kuruş varmış, dedim ve ayrıldım. Demek ki sürekli orada durarak kaç kişiden “bir liran var mı abi” numarasını yapıyorlardı.
Neyse ben de şapkamı ayakkabımın üstüne koydum ki çıkarken şapka nişanı ile ayakkabımı rahat bulayım. Ayakkabıma yakın safların birine koyup, bir zenci gencin yanına oturdum. İlk kez bir zenci gençle yan yana namaz kılacaktım.
Özel halk otobüsü şoförünün terbiyesizliği
Cami önündeki Opera otobüs duraklarında rastladığım-denk gelen ilk özel halk otobüsüne bindim. Biletçiye 65 yaş üstü kartımı gösterdim, adamın suratı tuhaflaştı, kafasını bir öbür tarafa bir bu tarafa çevirdi, bir şey diyecek gibi oldu, bir şey demedi. Kendi kendime önemsemedim, şu bir lira isteyen kızların resmini çekse miydim, diye düşündüm. Az sonra Ulus durağına geldik. Özel halk otobüsünden indim otobüs dururken, para çekeceğim banka atm sine doğru yöneldim, şoförün hizasına gelince, şoför başını bana doğru uzatıp, demin “Opera’dan binen sen miydin” dedi. Ben de evet dedim. “EGO arabalarına neden binmiyorsun, benim arabam senin oyuncağın mı”, gibi laflar etti. Ben de kanuni durumu söyledim, 65 yaş üstü vatandaşlar ücretsiz, devlet kanun çıkarmış herkes uyması gerekir, falan dedim.
Adam terbiye dışı tavırla içinde bana çeşitli laflar söylüyordu.
Durumu şikâyet etmek için aşağıdaki dilekçeyi hazırladım.
EGO Genel Müdürlüğüne,
Ankara
Konu: 65 Yaş üstü olarak şikâyetimdir.
7.6.2019 Cuma günü saat 13.30 da Ulus istikametine gitmek için Opera Durağı’ndan 06 FJ 0252 plakalı özel halk otobüsüne bindim. Biletçi bir şey demediği halde, Ulus durağında indim. Kaldırıma geçip giderken, aynı plakalı aracın şoförü başını uzatarak, “demin Opera’dan bu arabaya binen sen miydin” dedi. Ben de evet bendim, dedim. Şoför, “ulan benim arabam senin oyuncağın mı, neden EGO araçlarına binmiyorsun” dedi. Ben de 65 yaş üstü vatandaş olarak kanunen binmek hakkım, dedimse de yakışıksız sözlere maruz kaldım.
Otobüs yürürken, ben aracın arkasına yönelip plakasını aldım. Yürümeye başladım. Şoför aracı durdurup arkamdan geldi, “neden plakayı alıyorsun lan” dedi. Ben de yasa gereği seni şikâyet etmek için dedim.
Şoför, “ulan senin şu kalabalığın içinde ağzını burnunu kırarım, diyerek küfürle üzerime yürüdü. Etraftan seyredenler, ayırdılar, o şoför kaba hakaretimsi sözlerle aracına döndü. Oradaki yaşlı vatandaşlar, ne yazık ki sinmiş bir tavırla bana, “bunlara uyma, binme seni döverler” diyorlardı.
Bilindiği gibi, ilgili yasa ve yönetmelik gereği “65 yaş üstü yaşlı vatandaşlar Türkiye’nin her yerinde şehir içindeki bütün özel toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanırlar” hükmü bulunmaktadır. Üstelik “tam biletin elli katı ceza uygulanır” maddesi bulunmaktadır.
Ankara B.Belediyesi, İstanbul’daki gibi bütün özel halk otobüslerine neden kart okuyucu makine takmıyor. Yasa çıkalı beş yıl olmuş, başkente yakışmayacak bir tavırla böylece yaşlılar özel halk otobüsü şoförlerinin terbiye dışı, kaba davranışları ile itilip kakılmaktadırlar.
Yukarıda plakası yazılı özel halk otobüsünün yasa gereği cezalandırılmasını diliyorum, saygılarımla.
Atatürk Mehmet Akif’i Avrupa’ya gönderdi
Bu dilekçeyi hazırladım, pazartesi günü mesai başlayınca şikâyetçi olacağım.
Böylece oradan ayrılıp Mehmetçik Parkına doğru yürüdüm.
Parkın girişinde 77 yaşında olduğunu öğrendiğim Sami Ergin adında, sağ tarafı tutmayan felçli bir emekli astsubaya rastladım. “Yüksek tansiyondan düştüm, felç oldum”, dedi. Onunla konuşa konuşa Mehmetçik Park’ına girdik, bir masaya oturduk. Yalnız kalmış konuşmak isteyen bir hali vardı. Değişik sorunlar üzerinde konuşurken bu emekli vatandaşımız, Atatürk zamanında da, şimdi de Avrupa’dan geri kaldığını örneklerken şöyle bir olay anlattı:
“Atatürk rahmetli, bir gün Mehmet Akif Ersoy’ya demiş ki:
“Akif biz yeni bir devlet kurduk, yeni bir anayasa hazırlayacağız; bir çocuk doğdu biz buna elbise biçeceğiz. Avrupa ülkeleri bize göre daha ilerlemiş ülkeler, kanunlara var, kanunlara saygılılar. Sen git Avrupa’yı git oraları gez dolaş gel, bizim anayasamıza, bizim halkımıza uygun olarak hangi kuralı hangi maddeye koyalım, onu sen bir gez dolaş öğren. Devletimizin menfaatine, Cumhuriyetimizin menfaatine, halkımızın menfaatine uygun hangi kural ve maddeleri bizim anayasamıza koyalım, ona göre düzgün bir anayasa yapalım” demiş.
Gitmiş Mehmet Akif Avrupa’ya gezmiş dolaşmış, yurda gelmiş. Atatürk çağırmış, “gel bakalım Akif, geldin Avrupa’yı oraları gezdin dolaştın, neler gördün, anayasamıza neler ekleyelim, neler yazalım”, demiş, Atatürk.
Rahmetli Mehmet Akif demiş ki: “Paşam, İslamiyet’in emrettiğini onlar yapıyorlar, dürüstlük onlarda, saygı, sevgi onlarda; men ettiğini bizler yapıyoruz, hırsızlık bizde, sahtekârlık bizde, yalancılık bizde, faiz bizde, rüşvet bizde, dürüstlük yok yaz bunu anayasaya”. Atatürk demiş:
“Yav Akif biz bunu anayasaya nasıl yazalım, zaten onlar biliyor”.
Emekli astsubay, “o zaman öyleymiş, şimdi de aynı, biz o ülkelerden halen gerideyiz. O dediklerim o zaman varsa, şimdi daha fazlası var, ne yapacağın ne diyeceğin anayasada bunu çıkarabilir misin” dedi.
Bu sohbetten sonra Ulus Metrosuna binmek üzere oradan ayrıldım.
Metroya bindim, içeride bir gencin elinde gitar, öbür gencin elinde bir ney müzik yapıyorlar, birbirinden güzel şarkılar söylüyorlar. Başka bir genç, sırtında kılıf içinde bir gitar, müzik yapanların karşısına geçmiş pür dikkat gitar çalanı izliyordu. Müziğin ritmine uyan bir küçük çocuk ellerini kaldırmış oynuyordu. Biraz sonra, “biz öğrenciyiz, katkıda bulunur musunuz” diyerek tahsilâta başladı. Hemen her gün, her metro seferinde böylesine büyüklü küçüklü müzik yapanlara rastlıyoruz.
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1) Cibuti: Doğu Afrika’da bulunan Kızıldeniz kıyısındaki Cibuti'nin komşuları Etiyopya, Somali. 541 bin nüfusa sahip olan Cibuti'nin yüzölçümü ise 23 bin 200 kilometre. 27 Haziran 1977'de bağımsızlığını ilan eden Cibuti'de Hasan Gouled Aptidan ilk Cumhurbaşkanı oldu.
Bu gün Haziran’ın 7 si. Tanık olduğum bazı, bana göre, ilginç olayları sizinle paylaşmak istedim.
Kızılay’dan Tandoğan’a, yeni adıyla Anadolu’ya gitmek üzere Kızılay’dan o hatta giden Ankaray’a binmek amacıyla merdivenlerden aşağı doğru indim. Baktım metro durakta duruyor, herhalde kapılar kapanmak üzere diye düşündüm, merdivenleri hızlıca indim, metroya yetiştim. Baktım bir kadını iki kişi koluna girmiş metrodan çıkarıyorlardı. İçerideki yolcular, “dengesini kaybetmiş düşmüş” diye birbirine anlatıyorlardı.
Ben asit bir sendeleyip düşme sanıp önemsemedim. Ama koridora baktım yerlere kanlar akmıştı. O zaman işin dehşetini anladım, dengesini kaybeden, muhtemelen yaşlı kadın, metronun içinde düşüp alnını bir yere çarpmış alnından yerlere kanlar akmış. Kanı görünce daha çok üzüldüm. Metro Anadolu durağına gelmişti, ben de inip yola revan oldum.
Bu kez yine Cuma namazı için, Opera’da yeni yapılan Melike Hatun Camisine geldim. Ana kapıların ikisinin önünde üçer dörder polisler bekliyor, bahçede de başka polisler dolaşıyordu. Polisler, herhangi bir terör saldırısı için oralarda bekliyorlardı.
Camiye girerken, herkes orada roleler halinde bulunan poşet makaralarından bir poşet çekiyor, ayakkabıcını poşete koyduktan sonra, camiye girip poşet içindeki ayakkabıları ilgili raflara diziyorlardı. Ancak aynı renkli poşet olduğu için çıkışta insanlar, ayakkabılarını bulmakta zorluk çekiyorlardı.
Zenci Gençle yan yana namaz
Ezan okunurken, yanına oturduğum zenci gence dönüp yavaşça, nerelisin, dedim, o da “Cibuti” dedi. Adın ne dedim, zenci genç “Lİban” dedi, adı Liban’mış. Allah Allah Cibuti neresi, diye söylendim, Afrika’da mı, Asya’da mı, diye mırıldandım.
Zenci Genç, “Afrika’da Somali tarafında” gibi bir şey söyledi. Zenci’ye, Cibuti toprağı kaç km kare dedim, anlamadı, Türkçe’yi yeni öğreniyormuş, “ben anlamıyor” dedi.
Anlamadığı için, o soruyu es geçtim. Bu kez, Cibuti’nin nüfusu ne kadar, dedim, zenci genç, “ben anlamıyor” dedi. Caminin içindeki adamları göstererek, Cibuti’de kaç adam var, dedim. O, “ha bir milyon” dedi; ben de aa Ankara’dan küçükmüş sizin devlet, dedim, güldü. O sırada ezan okunması bitti, cemaat namaza kalkmaya başladılar. Bu öğrenci ERASMUS programından dil öğrenmeye gelmiş, mühendislik okuyacakmış.
Ben de onunla selfiye çekerek, caminin içinde ilk kez bir zenci ile fotoğraf çekinmiş oldum.(1)
“Bir liran var mı abi” diyerek para isteyen kızlar.
Ankara’nın bazı cadde ve sokaklarında zaman zaman rastlamışsınızdır, (ben çok rastlardım), kendileri ya içkici, ya balici gibi gençler ve insanlar, gözünü kestirdikleri insanlara yaklaşıp, “abi yanında bir lira var mı”, “abi dolmuşa bineceğim bir lira noksan bir lira var mı” gibi sözlerle gelip geçenlerdenpara isterler. Bu dilenmenin nazikçesidir, kendilerini samimi olarak o anda bir liraya ihtiyacı varmış gibi hissettirirler; buna inanan kimseler de hemen beş hatta on lira verirler.
Aynı gün, yukarıdaki camiden çıktım, hemen önündeki Opera durağına inerken kısa duvarın dibinde, kaldırım kenarında iki üç tane makyajlı, süslü genç kızlar oturmakta, ellerinde sığara, gülüşü gülüşü oturuyorlardı. Önlerinde otobüse doğru yürürken bana kızın birisi, “abi bir liran var mı” dedi. Ben şaşırdım, ne yapacaksın bir lirayı, dedim. “Su alacağız abi” dediler.
Ne için istediklerini hiç düşünmeden hemen bir lira vermek için elimi pantolonumun cebine attım. Cebimde sadece 10 ve 25 kuruş varmış, yok çocuklar, dedim. Avucuma aldığım 10 ve 25 kuruşu görmüşler ki, “paran var ya avucunda görünüyordu, niye vermiyorsun abi” dediler.
Bunu duyunca anladım ki, şimdi de kızlar başlamış “bir liran var mı abi” ayaklarına diye düşündüm. Bu eli sigaralı kikir kikir gülüşen kızları görünce, anlaşıldı artık kızlar da başladı bu “bir lira” numarasına diye düşündüm.
Kızlara, paraları göstererek, üzgünüm kızlar 35 kuruş varmış, dedim ve ayrıldım. Demek ki sürekli orada durarak kaç kişiden “bir liran var mı abi” numarasını yapıyorlardı.
Neyse ben de şapkamı ayakkabımın üstüne koydum ki çıkarken şapka nişanı ile ayakkabımı rahat bulayım. Ayakkabıma yakın safların birine koyup, bir zenci gencin yanına oturdum. İlk kez bir zenci gençle yan yana namaz kılacaktım.
Özel halk otobüsü şoförünün terbiyesizliği
Cami önündeki Opera otobüs duraklarında rastladığım-denk gelen ilk özel halk otobüsüne bindim. Biletçiye 65 yaş üstü kartımı gösterdim, adamın suratı tuhaflaştı, kafasını bir öbür tarafa bir bu tarafa çevirdi, bir şey diyecek gibi oldu, bir şey demedi. Kendi kendime önemsemedim, şu bir lira isteyen kızların resmini çekse miydim, diye düşündüm. Az sonra Ulus durağına geldik. Özel halk otobüsünden indim otobüs dururken, para çekeceğim banka atm sine doğru yöneldim, şoförün hizasına gelince, şoför başını bana doğru uzatıp, demin “Opera’dan binen sen miydin” dedi. Ben de evet dedim. “EGO arabalarına neden binmiyorsun, benim arabam senin oyuncağın mı”, gibi laflar etti. Ben de kanuni durumu söyledim, 65 yaş üstü vatandaşlar ücretsiz, devlet kanun çıkarmış herkes uyması gerekir, falan dedim.
Adam terbiye dışı tavırla içinde bana çeşitli laflar söylüyordu.
Durumu şikâyet etmek için aşağıdaki dilekçeyi hazırladım.
EGO Genel Müdürlüğüne,
Ankara
Konu: 65 Yaş üstü olarak şikâyetimdir.
7.6.2019 Cuma günü saat 13.30 da Ulus istikametine gitmek için Opera Durağı’ndan 06 FJ 0252 plakalı özel halk otobüsüne bindim. Biletçi bir şey demediği halde, Ulus durağında indim. Kaldırıma geçip giderken, aynı plakalı aracın şoförü başını uzatarak, “demin Opera’dan bu arabaya binen sen miydin” dedi. Ben de evet bendim, dedim. Şoför, “ulan benim arabam senin oyuncağın mı, neden EGO araçlarına binmiyorsun” dedi. Ben de 65 yaş üstü vatandaş olarak kanunen binmek hakkım, dedimse de yakışıksız sözlere maruz kaldım.
Otobüs yürürken, ben aracın arkasına yönelip plakasını aldım. Yürümeye başladım. Şoför aracı durdurup arkamdan geldi, “neden plakayı alıyorsun lan” dedi. Ben de yasa gereği seni şikâyet etmek için dedim.
Şoför, “ulan senin şu kalabalığın içinde ağzını burnunu kırarım, diyerek küfürle üzerime yürüdü. Etraftan seyredenler, ayırdılar, o şoför kaba hakaretimsi sözlerle aracına döndü. Oradaki yaşlı vatandaşlar, ne yazık ki sinmiş bir tavırla bana, “bunlara uyma, binme seni döverler” diyorlardı.
Bilindiği gibi, ilgili yasa ve yönetmelik gereği “65 yaş üstü yaşlı vatandaşlar Türkiye’nin her yerinde şehir içindeki bütün özel toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanırlar” hükmü bulunmaktadır. Üstelik “tam biletin elli katı ceza uygulanır” maddesi bulunmaktadır.
Ankara B.Belediyesi, İstanbul’daki gibi bütün özel halk otobüslerine neden kart okuyucu makine takmıyor. Yasa çıkalı beş yıl olmuş, başkente yakışmayacak bir tavırla böylece yaşlılar özel halk otobüsü şoförlerinin terbiye dışı, kaba davranışları ile itilip kakılmaktadırlar.
Yukarıda plakası yazılı özel halk otobüsünün yasa gereği cezalandırılmasını diliyorum, saygılarımla.
Atatürk Mehmet Akif’i Avrupa’ya gönderdi
Bu dilekçeyi hazırladım, pazartesi günü mesai başlayınca şikâyetçi olacağım.
Böylece oradan ayrılıp Mehmetçik Parkına doğru yürüdüm.
Parkın girişinde 77 yaşında olduğunu öğrendiğim Sami Ergin adında, sağ tarafı tutmayan felçli bir emekli astsubaya rastladım. “Yüksek tansiyondan düştüm, felç oldum”, dedi. Onunla konuşa konuşa Mehmetçik Park’ına girdik, bir masaya oturduk. Yalnız kalmış konuşmak isteyen bir hali vardı. Değişik sorunlar üzerinde konuşurken bu emekli vatandaşımız, Atatürk zamanında da, şimdi de Avrupa’dan geri kaldığını örneklerken şöyle bir olay anlattı:
“Atatürk rahmetli, bir gün Mehmet Akif Ersoy’ya demiş ki:
“Akif biz yeni bir devlet kurduk, yeni bir anayasa hazırlayacağız; bir çocuk doğdu biz buna elbise biçeceğiz. Avrupa ülkeleri bize göre daha ilerlemiş ülkeler, kanunlara var, kanunlara saygılılar. Sen git Avrupa’yı git oraları gez dolaş gel, bizim anayasamıza, bizim halkımıza uygun olarak hangi kuralı hangi maddeye koyalım, onu sen bir gez dolaş öğren. Devletimizin menfaatine, Cumhuriyetimizin menfaatine, halkımızın menfaatine uygun hangi kural ve maddeleri bizim anayasamıza koyalım, ona göre düzgün bir anayasa yapalım” demiş.
Gitmiş Mehmet Akif Avrupa’ya gezmiş dolaşmış, yurda gelmiş. Atatürk çağırmış, “gel bakalım Akif, geldin Avrupa’yı oraları gezdin dolaştın, neler gördün, anayasamıza neler ekleyelim, neler yazalım”, demiş, Atatürk.
Rahmetli Mehmet Akif demiş ki: “Paşam, İslamiyet’in emrettiğini onlar yapıyorlar, dürüstlük onlarda, saygı, sevgi onlarda; men ettiğini bizler yapıyoruz, hırsızlık bizde, sahtekârlık bizde, yalancılık bizde, faiz bizde, rüşvet bizde, dürüstlük yok yaz bunu anayasaya”. Atatürk demiş:
“Yav Akif biz bunu anayasaya nasıl yazalım, zaten onlar biliyor”.
Emekli astsubay, “o zaman öyleymiş, şimdi de aynı, biz o ülkelerden halen gerideyiz. O dediklerim o zaman varsa, şimdi daha fazlası var, ne yapacağın ne diyeceğin anayasada bunu çıkarabilir misin” dedi.
Bu sohbetten sonra Ulus Metrosuna binmek üzere oradan ayrıldım.
Metroya bindim, içeride bir gencin elinde gitar, öbür gencin elinde bir ney müzik yapıyorlar, birbirinden güzel şarkılar söylüyorlar. Başka bir genç, sırtında kılıf içinde bir gitar, müzik yapanların karşısına geçmiş pür dikkat gitar çalanı izliyordu. Müziğin ritmine uyan bir küçük çocuk ellerini kaldırmış oynuyordu. Biraz sonra, “biz öğrenciyiz, katkıda bulunur musunuz” diyerek tahsilâta başladı. Hemen her gün, her metro seferinde böylesine büyüklü küçüklü müzik yapanlara rastlıyoruz.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız SONNOTLAR
(1) Cibuti: Doğu Afrika’da bulunan Kızıldeniz kıyısındaki Cibuti'nin komşuları Etiyopya, Somali. 541 bin nüfusa sahip olan Cibuti'nin yüzölçümü ise 23 bin 200 kilometre. 27 Haziran 1977'de bağımsızlığını ilan eden Cibuti'de Hasan Gouled Aptidan ilk Cumhurbaşkanı oldu.
Hiç yorum yok: